5: "ÖLÜMÜN SOĞUK EMARESİ I"

5K 458 463
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Lütfen benim için oy vermeyi ve kıymetli düşüncelerini yorumlarda belirtmeyi unutma. Varlığın en büyük motivasyon kaynağım.

Keyifli okumalar dilerim.


5: "ÖLÜMÜN SOĞUK EMARESİ I"

-


Bir mehtap gecesiydi.

Kar taneleri ölüme koşarcasına akmıyordu asfaltın üstüne. Rüzgar, bir bıçak gibi oymuyordu insan derisini.

Gökyüzünün çıplaklığı sokaklara aydınlığı düşürüyordu ancak şehre hükmeden acayip bir sessizlik, bir gölge olup karanlığı kumaş gibi işliyordu kaldırım taşına. İnsanın sokağa attığı birinci adım sıkıntı, ikinci adım zaruret, üçüncü adım sefaletten ibaret oluyordu.

Oysa şehir, diğer gecelerde olduğu gibi bu gece de tarihinde pek çok kez gördüğü netameli bir müşküle gebeydi. Peki neydi bu müşkülün sebebi? Mevsimlere hükmeden ve bir karış toprağa can veren tabiat annenin kendisi mi? Sanmıyordum. Benim kanaat getirdiğim bu müşkül durum; açlığın ve işsizliğin getirdiği bir isyanın, bir başkaldırının oluşumuydu. Bıçak kemiğe dayanmıştı da, sabır taşı çatlamamış mıydı?

Bilirdim. Sabır taşı çatladığında, insanın fıtratında insanlıktan geriye bir tutam pişmanlık hissi kalırdı. Öfke, yaverin olurdu ve paklardı seni zehirli suda. Aykırılık, yeni uyanışa geçmeye başlamış bir volkanın tepkimesi gibi ılık ılık yakardı seni kızgınlığında. İsyan ederdin. Diline dolamaktan uslanmayacağın isyan sözcükleri çivi gibi çakılırdı uygar karakterine; kendi uygarlığını tedricen mahvoluşa sürüklerdin. Hayat buydu ya, doğru bellediğin ne varsa tüm sahihliğini bir yanlışın azizliğine takas eylerdin. Ne doğrun kalırdı elinde ne de doğrunu takas edebileceğin bir yanlışın; sen de diğer herkes gibi sabır taşının altında ezilirdin.

Ben düşünüyordum, yana yakıla, belki ziyadesiyle kahrolurcasına; değil şehrin, ülkenin kalbine kazık çakılmış sabır taşının ne zaman çatlayacağını. Gündüzleri karanlığın demini kusan ve geceleri de karanlığın oluşumunu tamamlayan bu kuz, insanın akıl gözünü kör ediyordu. Oysa insanlar yalnızca umudunu kaybettiğinde aydınlığını yitirirdi. Şimdi günler, mevsimler ve tabiat, niçin bu kademsizliğe yaverlik ederek insanın gökyüzünü karanlığa batırıyordu?

Mekanın arka kapısından kendimi alelacele dışarı attığımda, düşünceler beynimi kemirmesin diye soluklanmaya çalışıyordum ve düşündüklerimi de bir nefes verişimde boğmaya gayret gösteriyordum.  Havanın koynuna uzanmış soğukluk o anda beyaz bir çarşaf gibi vücuduma kıvrılıyordu. Yanaklarım cayır cayır üşüyordu ama içimin neredeyse tamamı eriyerek donuyordu.

ACEM KIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin