dokuz

455 55 38
                                    

pomme, 2019

Jeongguk biliyordu.

Bir şekilde, yaşanan olayı kimsenin görmediğine emin olsa bile insanların ona bakarak konuştuğu şeyleri, arkasını döndüğü an yüzlerinde oluşan o tiksinti ifadesini, kendi aralarında konuşurken ettikleri hakaretleri biliyordu işte. Bu ilk kez olan bir şey değildi üstelik. Lise yıllarında kendisini yalnızca bir kişiye açıklamış olmasına rağmen tüm okul öğrendiğinde de aynı tepkiyi görmüştü. İnsanlar bakıyordu ama nefretle bakıyordu. İnsanlar konuşuyordu ama sadece nefreti konuşuyordu. O zamanlar, Jeongguk susmuştu. Bir köşede kendi halinde yılların çabuk geçmesini dilerken susmuştu. Şimdiyse kelimeler boğazını zorluyordu sanki.

Önemli dersleri haricinde okula gitmiyor ve Hyunjin onu zorlasa bile kimseyle buluşmuyordu. Yöneliminden utandığı için değildi, hayır. Jeongguk kendisiyle, olduğu kişiyle elbette gurur duyuyordu ama nefreti kaldıramıyordu işte. Kendini on yedi yaşında, suskun ve korkak bir çocuk gibi hissediyordu. Jeongguk nefes alamıyordu sanki. Üniversiteye attığı her adımda ayaklarına camlar batıyordu.

Şimdiyse iki haftadır önünden ve yakınından ayrılmadığı Amias'ın kapısına bakıyordu ve içerde Jimin'in olmadığını bilse bile onun varlığını hissediyor gibiydi. Amias, Jimin'le bütünleşmiş bir yuvaydı onun için ama o yuvadan istemeden de olsa atılmış, düştüğü yerlerde dizini dağlamıştı.

Elinde kaçıncı olduğunu saymayı kaçırdığı şişesi duruyorken duvara yaslandı ve gelip geçenleri izledi. Mutlu gözüküyorlardı. Kahkahaları sokakta yankılanıyor, ele ele tutuşan çiftlerin dudakları birbirini buluyordu. Jeongguk dudaklarını birbirine bastırırken göz pınarlarına dayanan yaşları geri göndermeye çalıştı, şişenin dibindeki son yudumlara dikti bakışlarını.

O sırada, Jeongguk iyice sarhoş olmuşken çıktı içerden Jaewon. Belki yanında on kişi vardı, eh, belki de yoktu. Sesli sesli bir şeyler anlatırken kolu yanındaki kızın boynuna dolanıyor, çakırkeyif olduğu üç metre öteden belli oluyordu. Jeongguk'un gözleri sadece Jaewon'un yüzündeki mutluluk ifadesinde geziniyordu. Hayret etti istemsizce. İki haftadır yemeden içmeden kesilmişti Jeongguk. İki haftadır gülmüyor, bir şeylerle ilgili heyecanlanmıyor, ağlamıyordu bile.

Jaewon karşısına çıkmış öylece eğleniyordu.

Adil miydi?

Öfkesinin zehir gibi boğazından aşağı aktığını, dudaklarının hissettiği yoğun hisle titrediğini, şişeyi tutan ellerinin sıkılaştığını hissediyordu. Yine susacak mıydı Jeongguk? Yine öyle geçip gitmesine izin mi verecekti? O ufacık çocuk gibi, küçüklüğü gibi bir köşede yaşamının sona ermesini mi isteyecekti? Hayır. Yapamıyordu. Bu sefer sineye çekemiyordu.

Yürümekte olan Jaewon'un arkasından ayağa kalktı ve elindeki şişeyi yere bıraktı. Hızlı adımlarla peşine düştüğünde, ana caddeye çıkmasına izin vermeden adını bağırdı. Sokak Jeongguk'un sesiyle yankılandığında Jaewon dahil yanındaki arkadaşları da arkaya döndüğünde, Jeongguk'un sıkılı yumrukları yıllar önce kendini korumak adına öğrendiği bilgilere dayanarak sertçe, hoyratça Jaewon'un gülen yüzünü buldu.

"Sen hayatımda tanıdığım en kansız orospu çocuğusun!"

Şaşırmış topluluk Jeongguk'a hayretle bakarken Jaewon'un yere düşmüş bedenini birkaç kişi kaldırıp arkaya doğru sürüklediğinde, Jeongguk'un sarhoşluğundan gelen fevri öfkesi hala dinmiş değildi. Ortalarından geçip Jaewon'a ilerlemek istedi fakat aralarından birisi buna engel olmuş, tıpkı az önceki yumruk gibi sağlam bir yumruğu yüzüne geçirerek onu arkaya itmişti.

Burnunu kanatan sert darbe onu afallatmış sayılmazdı aslında. O an sarhoş olmasaydı, karşısındaki adamları gerçekten güzel bir benzetebilecek bilgiye ve güce sahipti. En azından kendini koruyup oradan tüymesi gerektiğini bilirdi. Ama çoktan sarhoştu işte. Adımları bile yayvan, düşünceleri karman çormandı. Ayık haliyle asla yapmayacağı şeyleri yapıyordu ve baş edemeyeceği kadar insanın karşısında olduğunu bile bile ona vuran kişiye karşılık verirken korkmuyordu. Aslında Jeongguk o an, o vuruşlara ihtiyacı olduğunu hissediyordu. Yanılgıydı işte. Sanki yüzüne vurduklarında, onun canını yaktıklarında yüreğinde bir şey hafifliyordu. Jeongguk suçlu hissediyordu.

k.Where stories live. Discover now