17. MAVİ.

35 11 32
                                    

Konaktaki ikinci gecemi geçiriyordum.
Hatta geçiriyorduk.

Savaş ile önümüzde kahvelerimiz konağın şaşaalı balkonunda manzarayı karşımıza almış oturuyorduk.

İçim sıkılmışçasına derin bir nefes aldığımda kalkıp içeride olan çantamdan sigara paketimi alıp balkona geri döndüm.
Yeniden oturduğumda Savaş'ın bakışları saliselik olarak elimdeki sigara paketine değdi.

Ben bakışlarını umursamadan sigaramı ateşle buluşturduğumda tüm sorunlarımı anlık olarak unutmak istiyordum.

Kafamı geriye atıp yasladığımda, sigara dumanını havaya üfledim.
Sigara dumanı havada süzülürken, sigaram ise ellerimin arasından süzüldü ve Savaş tarafından alındı.

Sigarayı söndürdüğünde anlamsız bakışlarla ona baktım.
Ne yapıyordu?

"Sigara dumanı boğuyor."

Anladığımı belli ederek kafamı sallayıp uzatmadan kahvemden bir yudum aldım.

Havanın soğukluğu ile içtiğim kahve içimi ısıtırken, şuanda bu anın ne kadar güzel olduğunu düşünüyordum.

Sorunsuzdu, güzeldi, huzur vericiydi.

Konağı sevmiştim.
Kafa dağıtıcıydı, iç açıcıydı.
Sorunlardan uzaktı.

Gökyüzü gece olduğu için masmavi değildi.
Zaten olmasındı.

Artık maviden nefret ediyordum, artık mavi seneler öncesi kadar masum değildi.

Artık mavi temiz değildi, kirliydi.
Kipkirliydi.
Af ile temizlenmeyecek kadar pisti.

İhanet pisletmişti maviyi, adilik pisletmişti.

Bir süre düşüncelerimle birlikte bir oraya bir buraya savrulup durdum.
Bir süre ne Savaş ne ben konuşmadık.

Gözlerimi Savaş'ın toprak gözlerine çevirdiğimde Savaş'ın gözleri de anında yüzüme döndü.

Düşünceli gözüküyordu.
Fazlasıyla düşünceli gözüküyordu.

Fakat okuyamıyordum onu, gözleri hiçbir şey anlatmıyordu.
Kendisini okumama izin vermiyordu, kendisini ezberletmiyordu.

Düşünceli ifadesi değişirken, her zamanki gibi yerine ciddi yüz ifadesini takındı.

Ciddi sesi önce adımı söyledi.
"Deren."

Sonrasında da bir istek yöneltti.
"Yarın saat 08.30'ta bir davet var.
Eski bir arkadaşımın daveti, seni de o davete götürmek istiyorum."

Davete katılıp katılmayacağımı soruyordu.
İlk defa bir şeyi emretmiyordu.
Belki de şuanda bile soru ekini kullanmadan emrediyor gibiydi fakat bu sefer sanki cevabı bana bırakmış gibiydi.

Ağır ağır kafamı bir aşağıya bir yukarıya sallayarak "Gelirim." cevabını verdim.
Başka hiçbir şey demedim, net bir cevap vererek önüme döndüm.

Ama kafamın içindeki sorular rahat durmuyordu.
Şimdiden ne giyeceğimi, nasıl hazırlanacağımı bile düşünüyordum.

Garip bir şekilde heyecanlıydım.
O kadar insanın içine karışacağım için mi heyecanlıydım? Yoksa Savaş ile bir davete katılacağım için mi heyecanlıydım? Bilemiyordum.

Düşüncelerim bedenimi yormuşçasına uykumu getirdiğinde, içtiğim kahve bile gelen uykuma karşı çıkamıyordu.

Kafamı oturduğum sandalyede geriye atarak gözlerimi kapattığımda, gecenin huzuruna kendimi teslim ettim.

GERÇEĞİN ARDINDAOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz