18. VAKİT.

24 11 24
                                    

Heyecan her yaşta güzel bir şeydir, ama her durumda sonu güzel bitmez.
Tutkuyla atılan yanlış adımlar, insanı felakete sürükler.. Bazen anlık heyecanlar ömür boyu yük olur insanın sırtında.
Pişmanlık olur, utanç olur, vicdan azabı olur ki; çekmesi çok zordur.
İnsanın koparıp atamayacağı bağları vardır, arkasını dönüp gidemeyeceği durumlar, inkâr edemeyeceği borçları vardır.
Cehennemi de bu dünyada yaşar insan.

♟️

Ne hissetmem gerektiğini, ne demem gerektiğini bilmiyordum.
Sanki tüm algılarım kapanmış gibiydi, Savaş'ın bana karşı 'nişanlım' lakabını kullanmasıyla beraber öylece kalakalmıştım.

Neler dönüyordu? Bilmiyordum.
Beraber bir anlaşmamız vardı fakat ben bu anlaşmanın içinde nişanlısı olacağım kuralını hatırlamıyordum.

Sahi şuanda Savaş'ın nişanlısı olma durumu nereden çıkmıştı? Kendi kendine yaptığı hiçbir hareketi artık anlayamaz olmuştum.

Savaş düşünmeden hareket ediyordu, düşündüğünü sanıyordu ama aksine asla düşünmüyordu.

Ya da bir adım atacakken tek düşündüğü kendisi oluyordu.

Bir adım attığında, attığı o adım karşısındakine zarar verir mi? Onu düşünmüyordu.

Yine Savaş'ın düşünmeden attığı bir adımla karşı karşıya kalmıştım.
Ama bu sefer durum oldukça resmi ve ciddiydi, bu durumu nasıl döndürebilirdim bilemiyordum.
Bir anda nişanlısı olmuştum, aynı zamanda ne sebeple olduğumu bile bilmiyordum.

Acaba inat mı yapıyordu?
Birilerine karşı inat yapıyor olabilir miydi?
Belki bu masada olanlara karşı bir inat uğruna böyle bir cümle kurmuş olabilir miydi?

Fakat Savaş'ın bir inat uğruna bu kadar ciddi meselelere gireceğini sanmıyordum, âmâ bir çıkarı olmasa böyle bir şey yapmayacağını da biliyordum.

Şuanda oldukça kafam karışmıştı.
Bundan sonra nasıl bir yolda yürüyecektim? Bilmiyordum.
Ya da bu durumdan sonra karşımda bir yol olacak mıydı? Bunu hiç bilmiyordum.

Daha bu davete girerken bile mekânın kapısında bin bir türlü magazinciye yakalanmıştık.
İlla ki bu nişan mevzusu da magazine bir türlü yansıyacaktı, bunu şimdiden sezebiliyordum.

Ama ne yapıp ne edip Savaş'la konuşacaktım.
Kendisi beni düşünmeden böyle bir adım attıysa, oturup düşünecekti ve yediği bu haltı bir güzel temizleyecekti.

Çünkü zorundaydı.
Bu sefer "Savaş Aktan hiçbir şey için zorunda değildir." edebiyatını dinlemeyecektim.
Bana sormadan benim hayatım için çok ciddi bir şey yapmıştı ve ben onunla anlaşma yapmış ta olsam bu kadarına da sessiz kalmayacaktım.

Ama bir yandan da şuanda çıkıp "Ben senin nereden nişanlın oluyorum?" diyemiyordum, çünkü bir planı bozuyor olabileceğimden delicesine korkuyordum.
Korkuyordum çünkü bizim için bir planı bozmak demek her şeyi mahvetmek demekti.

Az çok nasıl bir hayatın içine girdiğimi ansızın ev kurşunlanmalarından, birden çıka gelen adamlardan, her zaman peşimizde bir korumayla gezmemizden anlıyordum.
Ve bunların hepsi benim gözüme çok korkutucu geliyordu.

Savaş tüm bunlara alışık gözükse de ben asla Savaş gibi değildim.
Olmakta istemiyordum.

Onun kadar acımasız, gözü kara, hırs delisi, sadece güç uğruna savaşabilecek kadar gözü kör olmuş birisi olmak istemiyordum.

GERÇEĞİN ARDINDAWhere stories live. Discover now