12

19 4 0
                                    


Selam, uzun bir aradan sonra yeni bölümle geldim.

Bölüm az miktarda da olsa taciz ve şiddet içerir. Bilerek okuyunuz.

Keyifli okumalar.

Dilinin üzerindeki hap bir bardak suyun yardımıyla midesine doğru ilerlerken başı yatak başlığından aşağıya doğru kayarak yastığını buldu.

Beş gündür görmüyordu. Çok özlemişti gün ışığını. En son hapını kullanarak yanına gittiğinde Hoseok uyuyordu ve Suna onu uyandırmaya kıyamamıştı. Sadece sarılabilmişti son kez. Sonraki günler ne kadar çabalarsa çabalasın trans durumuna geçememişti.

Bugün Günay ablasına uğradığında yalvar yakar bir tane hap alabilmişti ondan.

"Kendine engeller koyuyorsun ve bu hiç hoşuma gitmiyor" demişti orta yaşlı kadın. "Bu ilaçlara bel bağlamamalısın."

Bunun farkındaydı elbette ama özlem de hiçbir şeye benzemiyordu ki. Bütün sevimliliğini kullanarak çok daha fazla çalışacağına söz verip kapmıştı o tek doz ilacı.

Telefonundan bir kez daha Hoseok'un fotoğrafına bakıp elini indirdi. Uyku mahmurluğu yavaş yavaş bedenini sarmaya başlamıştı. Az sonra gün ışığını görecek olmanın beklentisiyle yüzünde geniş bir tebessüm oluştu. Uzuvlarının gevşediğini an be an hissederken uzaktan gelen sesi duydu. Önce önemsemedi. Israrla yükselen ses ile gözlerini araladı. Elini uzatıp telefonunu aldı ve ekranı açtı. Annesiydi arayan. Açmasa telaşlanırdı kadıncağız.

"Anne? Hayırdır bu saatte? Akşam konuşmamış mıydık biz?"

"Konuştuk da bak ne duydum. Bizim sokağın alt başındaki yıkıntı ev var ya, orayı tinerciler mesken edinmiş diyorlar. Yavrum bizim mahalle bile böyleyse senin o civarı düşünemiyorum. Aman kuzum kendine dikkat et. Kapını sıkıca kilitle olur mu? Tanımadığın kimseye açma. Dışarı çıkınca izbe yerlerden dolaşma. E mi yavrum?"

Suna boştaki eliyle gözlerini ovuşturdu. "Tamam anne. Dikkat ederim."

"Numan bakkalın hanımı Zühra abla var ya hani, o geçen gün pazardan geliyormuş, önüne fırlamış bu tinercilerden ikisi. Valla kadın korkudan ölecekmiş, gerisin geri dönüp yolunu değiştirmiş. Diyor ki, gözleri bir tuhaf bakıyordu sarhoş gibi. Allah muhafaza kendilerinde değiller saldırıverirler diye korkudan akşam gezmesine de çıkmıyoruz artık."

Suna iyice kapanan gözlerini açmadan konuştu.

"Anne tamam dikkat ederim. İlaç aldım. Uyumak üzereydim. Kapatalım mı artık?"

Annesi dedikodusu yarım kaldığı için biraz kırılsa da kızının uyku sorununu bildiği için üstelemedi.

"Tamam uyu sen. Ama kapını kilitle. Aklım sende kalmasın."

"Hm hmm"

Suna'nın telefonu tutan eli sanki gücü kalmamış gibi aşağıya doğru kaydı. Parmaklarının arasındaki cihaz yere düşerken tok bir ses çıkardı ama Suna uykuya daldığı için duymadı.

*

Koku kötüydü. İs, ıslak yün, yanmış lastik ve tiner kokularının harmanıydı. Suna öğürmemek için kendini zor tuttu. Gözleri etrafı yavaş yavaş seçmeye başlayınca ileride içinde ateş yanan tenekenin etrafındaki bedenleri gördü. Dört kişiydiler. Duvar dibindeki eski, pis döşekte oturan ikisi ellerindeki siyah poşeti sıra ile burunlarına tutuyorlar, beride ateşin başında çömelmiş olan bir diğeri, sardığı sigaranın kağıdını diliyle ıslatıp yapıştırıyordu. Ötede camı kırık pencerenin dibinde sırtını duvara yaslamış biri daha vardı ve görünüşü bir çocuğu andırıyordu.

FLY TO MY ROOMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin