happy birthday.

226 21 73
                                    

Indiana, Hawkins.
Will Byers.

Derin bir nefes alıp boynuma gelen saçlarımı elimle geriye attım. Buraya gelmek her zaman beni ürkütüyordu. Normalde ben Bella'yı görmek için evine gelirdim.

Mezarlığa değil.

Mezarlığın kapısından içeri girdiğimde, etrafa bakındım. Onun mezarı tam karşımdaydı. Gülümsemeye çalıştım. Çaprazındaysa Neva'nın mezarı vardı.

Mezarın önüne geldiğimde Bella'nın taşının önüne koyduğumuz türlüce şeyleri düzelttim. Onun yıl sonu karneleri, kırmızı atkısı, kar küresi, her zaman giydiği mavi hırkası ve saç tokası gibi şeyleri..

Önüne oturduğumda mezar taşına bakıp ıslık çaldım. İkimize özel olan bir şeydi, birbirimizi çağırmak için kullanırdık genelde. İkimizin de hoşuna giderdi.

Etrafıma bakındım. Hepimiz Weathertop'a piknik yapmaya gelmiştik. Dustin ve Lucas birbiriyle şakalaşıyor, Mike ve El birbirlerine gülümsüyor, Bella ve Max'se gülüşerek sofrayı hazırlıyorlardı. Çok güzel görünüyordu..

Bella'nın gözleri, güneşi kıskandıracak türdendi. Mas mavi gözlerinin ortasında yeşil de vardı. Evet, garipti . Ama bu doğru. Ciddi anlamda gözleri dünyaya benziyordu. Ve ben, o gözlerde kayboluyordum.

Max Lucas'ın yanına gidip onu korkuttuğunda Lucas yerinde sıçrayarak ona baktı. Max kahkahalar atıp ona sarıldığında Dustin'de onunla dalga geçti. Gülümsedim.

Geri Bella'ya döndüğümde ritmik ıslığımızı çaldım. Bana döndüğünde gülümseyip o da bana karşılık verdi. Ona gülümsediğimde o da bana gülümsedi.

Nefesimi düzenledim. Şu an beni hissediyorsa üzgün görünmemi istemezdi. Ellerimi önümde birleştirdim.

"Merhaba Bella.. Ben geldim. Umarım bunu duyuyorsundur.. Bu zamana kadar sadece seni özlediğimden bahsetmiştim, ama artık bir şey saklamayacağım. Umarım bunları duyduğunda üzülmezsin. Sen gittin gideli, her şey değişti. En değişmeyecek dediğimiz kişiler değişti. Çünkü senin kalbin o kadar temizdi ki herkese bir yardımın dokunuyordu. Steve'e, Nancy'e bile.. Robin ve Erica bile artık bizi sinir etmeye çalışmıyor. Düşün, Erica hep bizle uğraşırdı. Ama o bile artık bizle konuşmuyor, yanımıza bile gelmiyor..

Hepsi seni çok seviyordu, hiçbirimizde eski sevinç yok. Hepimiz 10. sınıfa başladık ve bitirmemize az kaldı. Fakat ders notlarımız pek iyi değil. Çünkü odaklanamıyoruz. Bunun yüzünden Jonathan bana biraz kızıyor, ama üstüme geldiğini anladığı için bir şey demiyor. Seni kaybetmek, inan ki hiçbirimize iyi gelmedi..

Biliyorum, elbet biliyorum. Sen olsaydın bize çok kızardın, kendimizi üzmememizi isterdin. Ama inan elimizde değil, yapamıyoruz. Max Billy'i tam atlatmış sayılırken bir de senin ölümünle mahvoldu. El hiçbirimizle konuşmuyor, odasından hiç çıkmıyor diyebilirim. Mike ne yapacağını şaşırdı. Yanına gidiyor ama kapıdan bir şeyler söyleyip geri geliyormuş. El yüzüne bakamıyormuş onun, bir tek Hopper'la ara sıra konuşuyormuş. Onunla beraber şu an da, kulübedeler.

Orası en son Zihin Hırsızı saldırdığında beter hâldeydi. Ama düzenlemişler baya, Hopper çatıyı falan hep tamir etmiş. Şimdi eski günlerdeki gibi. Biz de Kaliforniya'daki çoğu eşyamızı getirdik, Mike'larla kalıyoruz. Annem önce istemedi, ama bayla bayan Wheeler çok ısrar etti. Onlarda senin ölümüne çok üzüldüler. Hem de çok...

The Day Will Come When You Won't Be (Bella, Do You Copy?) Bonus KitapDonde viven las historias. Descúbrelo ahora