new home, new life.

147 24 24
                                    

ABD, Idaho Gardencity.
27 temmuz 1986.

"Geç bakalım evlat." Ajan Jeffrey kapının köşesine çekildiğinde, yanından geçtim. Vay canına.. Burası güzeldi. Aynı eski evimdeki eşyalarıma benziyordu. Gülümsedim.

"Evet, nasıl buldun bakalım?" Gülümsedim. Burası güzeldi. Alışmam zaman alacak, ama kendimi zorlayacağım.

"Çok beğendim." Ajan Jeffrey kendi kendine gülümseyip mutfağa doğru adımladı. Yürüdükçe tahtalar gıcırdıyordu ve toprak kokusu evi sarmıştı. Evi incelemeye başladım.

Koyu kahverengi bir koltuğun önünde desenli halı, masa ve onun önünde de TV vardı. Kitaplığın üzerinde çeşitli ansiklopediler vardı. 70'lerden kalma tablolar, çeşitli aksesuarlar vardı. Bir masa, sandalye ve tekli koltuğun çaprazında ocak vardı. Masanın üzeri boştu aslında ama birkaç saniye önce ajan Jeffrey sigara paketini, anahtarları ve çakmağını koymuştu. Ajan Jeffrey yanıma geldiğinde, bana yukarıyı gösterdi.

"Odan yukarıda evlat, oraya çıkabilirsin." Ona kafamı salladığımda gülümsedim. İyi bir insandı, sadece küçük beynime bir şeyler sokmak ve beni korumak istiyordu. Merdivenlerden yukarıya doğru çıktığımda etrafıma bakındım. Koridor bile denemeyecek kadar küçüktü. İki oda vardı ve karşı karşıyaydı. Sanırım burası benim yeni odamdı.. Yavaşça içeriye girdim.

Tahtadan olan yatakta birkaç yastık ve kalın bir yorgan vardı. Komodinin üstünde bir gece lambası, pil ve çalar saati vardı. Kahverengi tahta bir dolap vardı ve bir de yerde kilim vardı. Odanın içerisindeyse bir de teras vardı. Yavaşça sürgülü kapısını çekip bakındım. Manzara iştah açıyordu. İleriki büsbüyük dağlar yemyeşildi ve gün ışığı o iki dağın arasından sızıyordu. Tahta tırabzanlar terası tutuyordu. Hiç fena değildi..

Neyse.. Bir şekilde buraya alışmam gerek. Sonuçta hep burada olacağım.

☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆

"Burada yaşayacaksak birkaç kural koymamız gerekiyor." Masada otururken, ellerimi önümde birleştirip dikkatimi ona verdim.

"Bir, çalan telefonları hiçbir şekilde açmak yok. Bu çok önemli. Eve geç kalsam bile sakın açma. Kimin arayacağını bilmiyoruz. Üstelik ben hiçbir şekilde seni aramayacağım, zaten arayamam. Tamam mı?" Pekala, telefonları açmak yok. Ona kafamı salladım.

"İki, kapıyı da kimseye açma. Sadece ben ritmik şekilde çaldığımda aç." Masaya ritmik şekilde 7 kere vurduğunda yeniden kafamı salladım.

"Üç, hiçbir şekilde dışarı çıkma. Eğer bir şey istersen, ben akşam eve geldiğimde bir kağıda yazıp verebilirsin. Ben gider alırım, ama asla çıkmak yok. Terasa çıkmanda bir sorun olmaz, burada bizi kimse göremez. Ama caddeye çıkmak çok çok tehlikeli. Anladın mı Barnes?"

"Tamam.."

"Ve son şartım biraz kafanı karıştırabilir. Duyduğuma göre, müzik dinlemek Vecna'dan seni koruyormuş.. Öyle mi?" Evet.. Nina'nın orada Can't fight this feeling beni korudu. Onu onayladım.

"Gün içerisinde boş durmamanı istiyorum. Sürekli şarkı dinlersen zihnin rahat olur ve Henry seni sıkıştıramaz. Eğer düşüncelere dalarsan, rahatlıkla sana saldırabilir. Bu yüzden televizyon izle ya da müzik dinle. Kendini eski anılara götürüp canını sıkma, stres olma. Biliyorum, demekle olmayacak ama yaşamak istiyorsan, bunlara kendini zorlamalısın. Uyumaya hazırlanırken, odanı toplarken ya da herhangi bir basit işinde, şarkıların seninle olsun."

☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆

Göz yaşlarımı silmeme rağmen ısrarla daha çok akıyordu ve ben kendimi durduramıyordum. Canım yanıyordu, hemde çok yanıyordu. Bugün tam 16 yaşıma girmiştim ve tek başımaydım. Şimdi geçen sene olsa, Max'le tüm gün gezerdik, asıl amacı beni oyalamaktı. Will, Mike, Dustin, Lucas ve Alex'se parti düzenlerdi. Eve geldiğimde bir pasta savaşı sonrası hediyelerimi açar, hepsini öpücüklere boğardım. Şimdiyse, yalnızlığı iliklerime kadar hissediyordum.

"Doğum günün kutlu olsun Bella, seni çok seviyorum.." Will'ın dediğiyle utanmışça gülümsediğimde, elindeki hediyeyi aldım.

"Teşekkür ederim Will.." Birbirimize gülümsedik.

"Ah Bella! Sana aşığım! Evlen benimle!" Lucas sesini inceltip dalga geçtiğinde Dustin, Alex ve Mike'da ona uyup gülmeye başladılar. Aptallar! Onlara sinirle baktığımda, Max hemen beni kendine çekti.

"Kesin sesinizi aptallar! Kıskanıyorsunuz onu!" Max'e gülümsediğimde, El'da kıkırdadı. Will'la utanmışça birbirimize bir bakış attık.

Anılar gözümün önünden şerit gibi geçip gidiyordu. Onları o kadar çok özlemiştim ki..

"Bella?" Göz yaşlarımı aceleyle silip arkama döndüm. Jeffrey kaşlarını çatmışken, bana anlamamışça bakıyordu. Nasıl sesleneceğimi bilemediğim için ona birkaç kez ajan Jeffrey diye hitap etmiştim. Ama bana buna gerek olmadığını, sadece ismiyle hitap edebildiğimi söylemişti.

"Ben iyiyim, gayet iyiyim.." Terasta, yere bağdaş kurmuş oturuyordum. O da yanıma geldiğimde, eğilip yere oturarak sırtını duvara yasladı.

"Doğum günü kızı neden ağlıyor?" Ne? Doğum günümü mü biliyordu? Ona şaşkınca baktım.

"Biliyor musun?" Sırıttı.

"Senin hakkında çok şey öğrendim evlat, bu da onlardan biri." Gülümsedim. Cebinden bir kutu çıkartıp bana uzattı. Bu da ne?

"Benden olsun bu da. Maalesef hediye paketi yaptırmaya zamanım olmadı." Ya.. Ona gülümsedim. Ne kadar ince düşünüyordu..

"Teşekkür ederim.." Ona gülümsediğimde, kutunun kapağını yavaşça açtım. Aman Tanrım..

"Bella!" Will'ın seslenmesiyle ona döndüm. Koşar adımlarla, yüzündeki heyecanla bana doğru geldi. Aa.. Bu ne heyecan? Bir şey mi oldu acaba?

"Will?" Ona gülümsediğimde, karşıma geldi.

"Sana bir şey hazırladım.." Ya? Ne peki? Bu sefer ben heyecanla ona baktım.

"Nedir?" Elini cebine attığında, çıkardığı bir kaseti bana uzattı.

"Senin için hazırladım.." Gülümseyerek elinden aldım. İnanamıyorum, karışık kaset! Oha! Heyecanla güldüm.

"Arkasına hangi şarkılar olduğunu da yazdım." Cidden mi? Hemen kasetin arkasını çevirdim. Yıldızları çok sevdiğimi biliyordu, bu yüzden bütün şarkıların isminin yanına bir de yıldız çizmişti..

Can't fight this feeling, I remember Lucy, Promises (Gentlemen Afterdark'tan), When I live my dreams, Is it a sin, Day after day, Twelve Thirty, She's got you, Africa (toto'dan), Darlin' Darlin, Seasons, Only in you, Christmas kids, Never Surrender..

Ve favori şarkımız; Please, please, please let me get what I want.

Bütün sevdiğim parçalar vardı! Çok güzeller! Sevinçle ona baktığımda, heyecanla boynuna atlayıp yanağını öptüm.

"Teşekkür ederim, teşekkür ederim! Seni çok seviyorum!"

Ağlamaya başladığımda, elimdeki kasete bulanık gözlerle baktım. Bana Will'ın hazırladığı kaseti getirmişti. Onu pizzacıda kaybetmiştim ve bana bulup getirmişti..

"Evlat? Neden ağlıyorsun? Seni üzecek bir şey mi yaptım?" Ağlamaya devam ettiğimde, gülümseyerek ona baktım. Bu aldığım en anlamlı hediye!

"En güzel doğum günü hediyesini verdin bana.." Hemen kollarımı onun boynuna doladığımda, Jeffrey'e sımsıkı sarıldım.

☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆

Of ben bu kitabı çok sevdim sürekli bölüm yazasım geliyorrr
Beğendiyseniz oylayabilirsiniz, sizi seviyorum<33

The Day Will Come When You Won't Be (Bella, Do You Copy?) Bonus KitapDonde viven las historias. Descúbrelo ahora