you look lonely.

177 19 67
                                    

Scafer Mooncity
16 mayıs akşamı..

Anında gözlerimi açtığımda beyaz ışık beni rahatsız etti. Neredeyim ben? Tanrım.. Başım ve ensem çok ağrıyordu.. Bir dakika.. Ben Hawkins'e gidecektim! Siktir! Neredeyim.. Dikleştiğimde hemen etrafıma baktım. Boş bir odadaydım. Bir yatak, komodin ve en üstteyse bir pencere vardı. Hayır hayır.. Nereye düştüm ben? Korkarak ayağa kalktığımda etrafa bakındım. Siktir.. Silahlarım! Araba! Olamaz! Kimliğim? Nereye düştüm ben? Sıçayım!
Sesler geliyor.. Demir kapının arkasına yaslanıp dinlemeye başladım.

"Что будем делать с американцем?"
(Amerikalıyı ne yapacağız?)

"Я иду в лабораторию. Вы берете мальчика и ведете его в комнату 32."
(Ben laboratuvara gidiyorum. Çocuğu al ve 32. odaya götür.)

Hah.. Pekala. Tek bir rusu avlayabilirim sanırım.. Ama Jeffrey'ın bana öğrettiği birkaç vuruş taktiğini hatırlamam gerek..

"Şimdi, diyelim ki bir yere kapana kısıldın. Seni kaçıran adam seni götürmek için odaya girecek. Bunu hissettiğin an hemen kapının arkasına geçiyorsun. Seni tutsak tutan kişi, gözüne çarptığı yerde olmadığını görünce afallayıp şaşıracak. O an da atağını yapıp arkasındayken diz altına tekme atacaksın. Acıyla yere düştüğünde koluyla boğazını sarıp nefesini zorlarken, onun elindeki silahı da şakağına dayayacaksın. Bu sana zaman kazandırır.."

Tabii ya.. Pekala! Nefesimi verip beklerken kapı açılmasıyla rus adam içeri girdi ve yatağın olduğu yere şaşkınca baktı. Tüm gücümle diz kapağına tekme atmamla acıyla yere düştü. Onunla birlikte düşen silahı alıp, kolumla boğazını sardıktan sonra şakağına dayadım.

"Если вы повышаете голос, внутри этого толстого черепа увидит солнечный свет."
(Eğer sesini çıkartırsan o kalın kafatasının içi gün ışığı görecek.)

"Что это за штука?"
(Bu ne şimdi?)

Hah.. Sinirle bakındığımda boynunu ve silahı sıkıca tutmaya devam ettim.

"Скажи мне, где мое оружие!"
(Silahlarımın yerini söyle!) Adam alayla güldüğünde sinirle dişimi sıktım. Orospu çocuğu!

"Ты как Веренич, ты тупой. Я не говорю тебе, где твое оружие, сопляк."
(Sen de Verenich gibisin, aptalsın. Silahların yerini söylemiyorum.) Siktir, Jeffrey'de burada ha? Piç herifler!

"Вы знаете лучше."
(Sen bilirsin) Silahı şakağından çekip hiç beklemeden sırtından vurduğumda hemen koşarak koridora çıktım. Önüme çıkan tüm ruslara ateş ederken siren sesleri çalmaya başlamıştı. Jeffrey nerelerde? Onu bulmam gerek!

"Jeffrey! Neredesin?" Önüme gelen her kapıyı açıp içeri bakınırken ismini bağırmaya devam ediyordum. Tanrım, delireceğim! Nerede bu?

"Jeffrey!" Başka bir kapıyı açıp içeri girdim. Tanrım! Sert yapılı bir adam, çantam yerdeyken elindeki çerçeveye bakıyordu. Fotoğraf! Bırak onu! Adam bana bakınca gülümsedi.

"Hey Barnes! Hoşgeldin canım!" Orospu çocuğu! Bu kim lan?

"Kimsin sen?" (yn:ne olur amerikan aksanıyla who the hell are you dediğini düşünün) Sertçe konuştuğumda sırıtmakla yetindi.

"Adım Valeriy sevgili Charlotte, Charlotte dememde sorun olmaz herhalde." Adi.. Kafamı yan yatırıp küstahça ona baktığımda o, hâlinden memnunmuşçasına sırıtıyordu.

The Day Will Come When You Won't Be (Bella, Do You Copy?) Bonus KitapWhere stories live. Discover now