5.

1.4K 218 152
                                    

|Çok Adam, Hiç Adam|

.
.
.

Uzun zaman sonra telefonumu ilk kez tamamen kapatmıştım çünkü hiçkimsenin gelip beni rahatsız etmesini istemiyordum. Arabada gelirken sigaralarımı yenide yakmış ve bitirdikten sonra kötü kokmamak için üzerime parfüm bocalamıştım.

Heyecanlı mıydım bilmiyorum, içimdeki tüm duygular hep bir parçası eksik yaşıyordu sanki. Yine de inkar edemem, ellerim hafiften titriyor, vücuduma ateş basıyordu. Jiwon'u daha önce okula bırakmak için birkaç kez geldiğim bu yol, bu bahçe; ilk kez bana bu kadar yabancı hissettiriyor, park ettiğim araçtan inmek ilk kez bu kadar zor geliyordu.

Jungkook.. İlk diyemem ama tek aşkım, altı yıldır her yerde deliler gibi aradığım, öldüğünü sandığım eski sevgilim aslında bir yıldır burnumun dibindeydi ancak Tanrı aşkına nasıl fark edeyim?!  Merak ediyorum acaba engel olabilir miydim onların bir olmasına daha erken fark etseydim.

Yine de şansımı denemeye devam edecektim.

Benim güzel kırlangıcım. Hep hayalini kurduğu gibi öğretmen olmuş, neredeyse eline doğan Jiwon'a bile öğretmenlik yapıyordu. İstediği gibi bir düzeni vardı. Ancak bana en çok koyan yıllarca birlikte kurduğumuz bu hayalleri gerçekleştirirken, benim o hayatın içinde bir yerim dahi olmamasıydı. Üstüne üstlük hayatında başka birisi vardı. Beni 6 yıl boyunca bilmeden de olsa yokluğuyla cezalandıran Jungkook'un her şeyini kabul edebilirdim ancak bu durumu asla. Onu tekrar bulmuşken ne pahasına olursa olsun tekrar kaybedemezdim. Beni tekrar hatırlaması için elimden ne gelirse yapacak ve güzel bebeğimi en kısa sürede tekrar bana ait kılacaktım.

Böyle sevdiğime de bakmayın, benden çok küfür yemişliği vardır Jungkook'un. Piç kurusu. Bir beni unutmuş sonuçta.

"Abii?!" Camı açık halde park edili aracımda daldığım derin düşüncelerden beni ayıran Jiwon'un şaşkınlıktan yüksek çıkan sesi oldu. Bahçenin ortasında şaşkınlıkla bana bakan Jiwon, Jungkook'un elinden tutuyordu.

Ah Jungkook.. Kardeşimden ona kayan bakışlarımla adeta yutkunamayıp nefes alamadığımı hissettim. O, o kadar güzeldi ki. Omuzlarına gelen kahküllü saçları, alt dudağındaki piercingi, tavşan dişlerini belli eden gülümsemesi, galaksileri içinde barındıran parlak gözleriyle öyle güzel, öyle nefes kesiciydi ki. Yüzüne baktığımda bir kez daha ne kadar özlediğimi iliklerime kadar hissettim. Hele tavşan dişlerini hissedeceğim sertlikte bana verdiği uzun soluklu öpücükler. O öpücüklerin verdiği hissi değil altı yıl, milyon yıl geçse bile unutmazdım.

Hissettiğim tüm heyecan duygusuna rağmen dışarıya bir şey belli etmeden sakin olmaya çalışarak aracımdan indim ve kardeşimle eski sevgilimin yanına doğru yürüdüm. Yan yana, el ele o kadar güzel duruyorlardı ki görene kadar böyle bir manzaraya ihtiyacım olduğunu düşünmezdim.

"Merhaba Bay Kim!" Yüzündeki gülümsemeyi bozmadan hafifçe eğilerek selam veren Jungkook'tan gözlerimi çekemeden ben de eğilerek selam verdim. "Selam Bay Jeon."

Yalnız bana eğilmesini istemiyordum, eğilmeseydi elini sıkacaktım. Onun elini tutmak istiyordum. Bu yüzden herhangi bir boşluğunda elini tutup da selamlaşacaktım o ne yaptığını bilmeden, sanki benim de boşluğuma gelip iki kez selamlaşmışım gibi.

Burnum sızladı, boğazımda bir yumru hissettim ve gözlerimi ardından belli olmasın diye küçük kardeşime diktim. Onunla göz göze gelince öğretmeninin elini bıraktı ve hızla birkaç adımla yanıma gelip sarıldı. Onun için eğildim ve sıkıca sarıldım, gözlerim yeniden eski sevgilimin gözlerine kaydı.

Unuttun Mu Beni?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin