9. KABUS

1K 134 156
                                    




Adımlarım geri geri gidiyordu.

Alaya girdiğimde, arkamı dönüp kaçmak istiyordum sadece. Ama yüksek topukluların üzerinde, askerin bana gösterdiği yolda ilerledim. Büyük binanın önünde durduğumda kapılar açıktı. Sessizce içeri ilerledim.

"Sen kimsin?" dedi elinde bardaklar olan asker. Er olmalıydı, omuzlarında ya da kolunda bir şey görememiştim.

"Albay Erhan Türkmen'le görüşeceğim," dedim. Niye cevap verdiğimi de bilmiyordum. Başını salladı ve yanımdan geçti. Göz devirdim. Adımlarım kapısında Erhan Türkmen yazan odanın önünde durdu. Elimi yumruk haline getirdim. Kapıya vurdum. "Gel!" Sesiyle içeri ilerledim.

Beni gören adam gülümsedi ve ayaklandı. "Hoş geldiniz Rena Hanım," dedi. Koyu kumral saçları yer yer beyazlamıştı. Kahverengi gözleri boş bakıyordu ama yüzü gülümsüyordu.

"Hoş buldum Albayım," dedim ve uzattığı elini sıktım.

"Buyurun," dedi koltuğu işaret ederek. Yavaşça oturdum. "Ne içersiniz?" diye sordu.

"Bir kahve içerim," dedim. Hemen telefona uzandı. "Oğlum bize iki kahve," dedi. "Sade mi içersiniz?" Başımı salladım. "İki sade kahve." Telefonu kapatıp bana döndü. "Sizi dinliyorum Rena Hanım."

"Yardımcı olabileceğim bir şeyler var mı diye sormak için geldim Albayım," dedim. "Biliyorsunuzdur klinik açtım. İhtiyaç halinde sizin yolladığınız askerlerle görüşebilirim. Sivil olarak." Başını salladı.

"Şu an açığımız yok, çalıştığımız psikiyatrlar var ama yardımı isteğinizi geri çeviremeyeceğim. Sizinle çalışmasını istediğim kişiler var." Bakışlarım kısıldı. "Yeni birini aldık," dediğinde kapı çalındı. Kahveleri getiren asker gidene kadar sustu. "Ahmet Arslan'ı tanıyor olmalısınız." Başımı salladım. Namı değer Dexter'dı.

"Onunla çalıştığınız için şimdi tekrar sizinle çalışmasını istiyorum. Bir aylık deneme süresinde. Sizin fikirleriniz bizim için çok önemli olacaktır."

"Elbette," dedim kahvemi yudumlarken. "Yardımcı olabileceksem mutlaka bir şeyler yapmak isterim." Gülümsedi.

Kahveleri içene kadar ara ara sorular sorsa da sessizdik. Sonra bir telefon geldi. Açtı. "Sorgu bitti mi?" diye sordu. "Tamam, müsteşar onu istiyor. Sen götüreceksin." Kiminle konuştuğunu bilmiyordum ama dikkatle dinledim. "Sen götüreceksin. Riske atamam, o herif önemli." Başka bir şeyle ilgileniyormuş gibi yaptım. Hogir'den bahsediyor olmalıydılar. Onu askeriyeden çıkaracaklar mıydı? "Tamam geliyorum," dedi ve kapattı telefonu. "Rena Hanım," dediğinde gülümseyerek ayaklanmıştım. Uzattığım elini sıktım.

"Çok memnun oldum, telefon numaramı şöyle bırakayım," dedim çantamdan çıkardığım kartı masasına bırakarak. "Benimle iletişime geçerseniz, dilediğiniz konuda yardımcı olabilirim."

"Çok teşekkür ederim," dediğinde gülümsedim.

"Allah yardımcınız olsun Albayım," dediğimde o da gülümsemişti. Başımla hafifçe selam verdim ve odadan çıktım. Kimseyle karşılaşmamak için askeriye koridorlarından hızla geçerek binadan çıktım. Çıkışa ilerlerken, "Yenge!" Sesi beni durdurmuştu. Dişlerimi sıkarak arkamı döndüm. Üniformaları içerisinde Mert ve Tarık bana doğru geliyorlardı. "Hayırdır yenge?" dedi Tarık benim yanıma gelince.

"Albayla görüşmem vardı," dedim. "Siz napıyorsunuz?" Sırıttı Mert.

"Görev varmış galiba, umarım güzel bir yeredir." Kıkırdadım.

KIRGIN RUHLAR SENFONİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin