ღ kelimeleri oldukları gibi kabul et

499 53 12
                                    

⋆。˚☾⋆。𖦹 °✩

İnanıyordum ki evren, hayatınızın bir noktasında karşınıza çıkan her insanı bir nedenden dolayı önünüze çıkarıyordu. Beş gün önce bir parkta genç bir kızın köpeğini mi sevmiştim? Oradaydı, çünkü o gün kendimi epey yalnız hissettiğim günlerden biriydi ve karşılaştığım köpeği severken sahibinin sözleri içimi ısıtmıştı. Beş yıl önce sonsuza dek arkadaşım olacağını düşündüğüm iki kızla mı tanışmıştım? Oradalardı, çünkü kalmak için değil bana ders vermek için hayatıma dahil olmuş ve görevlerini yaptıktan sonra çıkıp gitmişlerdi.

Bir gün önce kahvecide Jeon Jungkook bana kahve mi ısmarlamıştı? O da oradaydı, fakat evren onu neden benimle karşılaştırmıştı, işte bunu bilmiyordum.

"Şimdi sen diyorsun ki, Jeon Jungkook, sırf iyilik için sana kahve ısmarladı? Hayatta inanmam!"

Masada Mina ve Minji'den hayatlarının en komik esprisini duymuşlarcasına kıkırtılar yükselirken bıkkın bakışlarımı cümlenin sahibine, yani Yujin'e yönlendirdim. "Seni inandırmak gibi bir borcum yok hayatım."

Bıkkındım, çünkü öğle yemeği yemeye geldiğimiz kafede dakikalardır dünkü olay dönüyordu ve ilginin odağı olmaktan nefret etmem bir yana, sanki bu olayı uydurmak için bir nedene ihtiyacım varmış gibi yorumlar yapıyordu Yujin.

İyi kızdı aslında, pek yakın sayılmazdık ama sohbetimiz vardı ve bazen sadece çenesini kapasa, diye düşünüyordum.

"Kızım biz de gördük dedik ya," dedi Sooyoung. Patatesleri ağzına tıkarken o da benim gibi Yujin'in tavrından rahatsız olmuşa benziyordu.

"Tabi, siz öyle diyorsanız öyledir," diye mırıldandı Yujin, içeceğini ağzına götürürken.

Konu sonunda kapandığında rahat bir nefes alarak arkama yaslandım. Sanırım kalabalık arkadaş gruplarında olmanın kötü yanlarından biri de buydu, herkes sizin nasıl hissettiğini anlamak ve ona göre davranmak zorunda değildi.

Derken, hayat bana dalga geçercesine "İti an çomağı hazırla," cümlesine kurdurttu Jiwoo'ya. Neden bahsettiğini anlamak için ona döndüğümde kafenin girişini işaret ediyordu başıyla, yani az önce konusu dönen Jeon Jungkook ve arkadaşlarını.

Adlarını bilmediğim iki kız ve üç erkekle birlikte cam kenarındaki boş masaya doğru ilerlerken bizim masadaki tüm gözlerin onların üzerinde olduğunu fark edip gözlerimi devirdim. Bu grubun olayı neydi, bilmiyordum ama üzerlerinde garip bir aura vardı sanki. Ne zaman bir ortama girseler, tüm bakışlar onlara dönüyordu.

"Her neyse," diyerek sessizliği bozan Minji oldu. "Bu hafta sonu yazın bitişini kutlamak için dedemlerin yazlığında toplanalım diyorum. Kampüsten birkaç arkadaşını davet etsin herkes, saçma sapan tipleri getirmeyin sakın!"

"Hayır deme hakkımız var mı?"

"Bu soruyu duymamış gibi hayatıma devam ediyorum."

Haftanın daha ikinci günüydü ama şimdiden mental ve fiziksel olarak yorgun düştüğümü hissediyordum. Tanrı bana geri kalanı için yardım etsindi.


🌷

Gün içinde Jeon Jungkook'u ikinci kez gördüğümde, bana benim isteğim dışında kahve ısmarladığı o kahvecideydim.

Kızlarla yediğimiz öğle yemeği sonrası girdiğim seçmeli ders blok derse dönüşünce, gün sonunda tek başıma soluğu bu yerde almıştım yine. Kampüsün çoğunun derste olduğu bir saate denk geldiğim için bahçede oturan birkaç kişi dışında içerisi sakin, loş ve klimalıydı. Kenardaki boş masalardan birini gözüme kestirip çantamı yerleştirdikten sonra sipariş için kasaya gidiyordum ki, onun içeriye girdiğini gördüm.

Önceden de bu kadar sık karşılaşıyor muyduk, yoksa son zamanlarda mı gözüme çarpmaya başlamıştı bilmiyordum ama sanki ne zaman aynı ortamda olsak bütün enerjisiyle dikkatimi çekmeyi başarıyordu. 

Onunla göz göze gelmemin ardından kasaya döndürdüm vücudumu, önümde uzun boylu bir çocuk Espresso siparişi verirken varlığını arkamda hissetmem uzun sürmedi.

"Bu tesadüfleri tanrı mı planlıyor, yoksa gizli gizli gideceğim yerleri mi keşfediyorsun?" diye sorarak sohbet etmeye çalıştı hemen sonrasında.

Hafifçe ona doğru döndüğümde önce bana odaklı büyük gözleriyle, ardından kaşındaki metal piercing ile göz göze geldim. "Önce benim bulunduğum yerlere gelen sensin, cevabı kendinde ara."

Yanıtım hoşuna gitmiş gibi kısık sesle güldü. O sırada sipariş sırası bana geldiğinden kasadaki çalışana dönmüştüm, o ise artık arkamda değil yanımda beklemeye başladığı için barista benden sipariş aldıktan sonra ona bakıp "Ödeme birlikte mi olacak?" diye sordu ve bana fikir vermiş oldu.

"Hayır-"

"Aslında, evet. İki ödemeyi de buradan alın lütfen." Kartımı çıkarttığımda Jungkook bir kez daha güldü ve baristanın ödemeyi alması için kendi siparişini verdi. Birkaç saniyelik sessizliğin ardından kasadan ayrılıp kahvelerin alındığı yere geçtiğimizde sanki bunu bekliyor gibiydi.

"Bir dahaki sefere sen ısmarlarsın derken, bu kadar hızlı olacağını düşünmemiştim," dedi dirseğini tezgaha yaslayarak, bu şekilde bana doğru eğilmişti.

Omuz silktim. "Borçlu kalmayı sevmem."

Ve, yine sessizlik. Gözlerini kırpmadan gözlerimin içine bakarken en sonunda bakışlarını kaçıran ben oldum, o esnada elini uzatmıştı. "Sipariş sırasında ismini duysam da resmi olarak tanışmadık. Jungkook ben."

"Chaeyoung." Büyük elinin içinde kaybolan elim, içimde garip bir his uyandırmıştı.

"Chaeyoung," diye tekrarladı. "Arkadaşının yazlıktaki partisine davet edildim, hafta sonu görüşür müyüz?"

Aptalca bir cevap vermemek için sarf ettiğim çaba, o bilmese de takdire şayandı. "Tabi, neden olmasın."

"Güzel."

Sonra gitti. Kahvesini alıp hızlı adımlarla mekandan çıktığı gibi girmeye çalıştığı hayatımdan da çıkar mıydı, bilemedim.



⋆。˚☾⋆。𖦹 °✩



biliyorum cok uzun bir bolum degil, ama arayi acmaktansa yazabildigimi yazip atmak istedim 💗




































































































































































clandestine ღ rosékookWhere stories live. Discover now