ღ her şey mahvolurken istediğim tek şey sensin

229 39 37
                                    

⋆。˚☾⋆。𖦹 °✩

Hayatının büyük bir bölümünü kaygıyla yaşamayı öğrenerek geçirmiş bir insan olarak bedenimin nelere nasıl tepkiler verdiğini, bunlarla baş edemesem bile nasıl idare edeceğimi çok iyi biliyordum çünkü çarpıntıdan ve sebepsiz yere başlayan onlarca olumsuz, somut duygulardan uyuyamadığım gecelerde yanımda kimse yoktu. Her zaman ben ve omzumda benimle birlikte büyüyen o canavar vardı, öyle ya da böyle onu hayata adapte etmeye çalışmayı da öğrenmiştim bu nedenle.

Fakat ailesine ya da çocukluğuna dair sınırlı bilgilere sahip olduğum ve itiraf etmek istemesem de birbirimizi çok yakından tanımadığımız erkek arkadaşım gece uyumak için beni göğsüne çektiğinde sağlıksız bir hızla atan kalbine nasıl iyi geleceğimi bilememiştim. Bu, sabah gözlerimi açıp onu yorgun gözlerle tavanı izlerken bulduğum an için de geçerliydi.

Günaydın, demek sırtıma ağır bir yük almışım gibi hissettirmiş, onun suratına koymaya çalıştığı gülümseme ise mideme bir ağırlık bindirmişti. Önceki gün anlattığı şeylere bakıldığında canının sıkkın olduğunu zaten biliyordum, fakat onu böylesine rahatsız eden başka bir şey olmalı diyordu içimdeki ses. Bir şeyleri paylaşmak konusunda cömert biri olmadığını artık biliyor olduğum için üzerine gitmemiş, yalnızca ikimizin olduğu evde tembel hareketlerle birlikte kahvaltı hazırlamıştık ve neyse ki bir şeyler yediği için daha iyi hissetmiştim kendi adıma.

Kahvaltıdan sonra ise gitmişti.

"Ne zaman biter konuşmanız?" diye sorarken kapıda onu uğurluyordum. "İyi olduğundan emin olmak istiyorum, gitmek zorunda mısın?"

Zorunda olup olmaması değildi problem, bunu bakışlarında görebiliyordum. Sanki istemese de gizli bir ip onu babasına bağlıyor gibi kendi ayaklarıyla gidiyordu. Sadece dudaklarıma küçük bir öpücük bırakmış ve "Akşam konuşuruz," demişti bana. O görünmez ipin beni tüm gün evde kaygılı bir halde dolaştırdığından oldukça habersizdi.

Tüm gün derken abartmış olmayı içten bir şekilde diliyordum ama hayır, gerçekten sabahtan akşama kadar ondan gelecek bir mesajı beklemiş ve evde kendimi bir şeylerle meşgul etmeye çalışmış ama başaramamıştım. Ayaklarımı duvara yaslayıp, başımı da aşağı sallandırarak uzandığım sıralarda kapı açıldığında Jiwoo'nun salona girecek olan bedenini bekledim. Telefonuyla uğraşarak yürürken henüz etrafına bakınmıyordu, bu yüzden benimle göz göze geldiğinde kaşlarını çatıp duraksamıştı. "Bu hal ne?"

"Ne varmış halimde? Sıkılıyorum," dedim ona tersten baktığım için rahatsız hissederken. Şık giyiminden anladığım kadarıyla Jaehyun'ın yanından geliyordu, zaten sabah da biz uyanmadan çıkmıştı.

"Seninki burada olur sanmıştım, Blueside'daki sahnesini iptal etmiş ya." Kendini tekli koltuğa attığında bu sefer kaşlarını çatan bendim. "Hasta falan mı? Dün de bir garipti zaten."

Saçma sapan oturuşumu Jiwoo'yu düzgünce görebilecek şekilde değiştirdiğimde telefonumu bir kez daha kontrol etmiş ve saate bakmıştım, akşamın 6 buçuğunu gösteriyordu. "Nasıl iptal etmiş? Kim dedi?"

"Jaehyun'a Blueside'a gidelim dedim ama istemedi, bugün sıkıcı bir grup çıkıyormuş Jungkook'un yerine. Jungkook söylemiştir herhalde. Sen bilmiyor musun?"

Pekala.

Bu konuda tam olarak nasıl hissedeceğimi bilemeyerek histerik bir şekilde güldüm. Jungkook'a sabahtan beri ulaşamıyordum ki akşam konuşacağımızı söylemişti, söylemese bile onun için endişeli olduğumu biliyorken en azından iyiyim yazabileceğini düşünmüştüm. Dün akşam onu izlemeye gideceğimi de söylemiştim, eğer müsait olursa gelip beni alabileceğinden bahsetmişti ama bütün bunları görmezden gelip sahnesini iptal etmiş, Jaehyun'la konuşmuş ve sadece benimle mi konuşmamıştı?

Bạn đã đọc hết các phần đã được đăng tải.

⏰ Cập nhật Lần cuối: Jun 10 ⏰

Thêm truyện này vào Thư viện của bạn để nhận thông báo chương mới!

clandestine ღ rosékookNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ