One

75 20 24
                                    

¤ Flasback ¤

Şu sıralar oldukça dalgındı Beomgyu belkite ergen olmanın verdiği, vereceği yükler binmişti sırtına.
Ekate okulunda son sınıf olmanın çöküntülüğüydü bu evet evet öyleydi. Ve en kötüsü de her ne zaman birşeyler düşünse tırnağının kenarındaki etleri yerdi ve o yüzden elleri yara olmuştu ama refleks olarak yapıyordu bunu elinde değildi.
"Choi Beomgyu!" aniden başını kaldırıverdi genç, "huh?" aniden oturuşunu dikleştirdi belliki öğretmeni ona soru soruyordu, ama Beomgyu düşüncelerine daldığı için duymamıştı belli ki. Öğretmen derin bir nefes aldı "Sana diyorum, ki şu soruyu cevapla" Lanet okudu içinden genç. En sevmediği dersti tarih hiçbir zaman haşır neşir olamamıştı. Genç tam ağzını açıp bir şeyler söyleyecekken müdür girmişti içeriye.

     Arkasındaki 3'lü arkadaş gurubuna baktı daha doğrusu kendisi ile beraber 4 kişi olan gurubuna, ne zaman bir şey olsa bakardı onlara onlar gözüyle anlaşabilecek kadar yakınlardı.
   Çok merak ediyordu Beomgyu. Kim aleo olup kırsal kesimlerde yaşayacaktı? Ya da kimin ayağına hizmet edilecekti? Düşündüğü şey buydu ya zaten o ne olacaktı? Bazen arkadaşları ile tahmin bile yürütüyorlardı. Resmen sanki annenizin karnında doğmuyordunuz da, 13 yaşına gelince doğuyordunuz kimliğiniz o zaman belirleniyordu. Zaten yarın olacağı yetmemiş gibi birde Müdür konuşmaya  başladı;
   "Çocuklar yarın için yanınıza herhangibi
Bir eşya daha doğrusu, takı tarzında bir şeyler getiririn. Onlar sizin tılsımınız olacak."
    Çoğu kişi birbirine baktı. Önce fısıldaşmalar başladı daha sonra sesler daha çok yükseldi. Ve işin içine zil sesi karışmıştı müdür büyük bir ihtimalle derste diyer sınıflara söyleyecekti. Emindi Beomgyu.
"Beomgyu bence sende aleo tipi var!"
Uzun boylu arkadaşı konuşmuştu. Wonho o tam bir selve ağacı ama güzel olanlardan diye düşündü Beomgyu. "Kanka saçmalama  tam peri tipi var!" konuşan diyer bir kişi ise Yeonjun'du tam bir serseriydi ama bir o kadar da tatlı. "Ne alakaa?"
Wonho harfleri uzatmış klasik bir' Wonho'
Bakışı atmıştı. Beomgyu gülümsedi ve "Tartışmak yerine yemek mi yesek? Ben oldukça açım da!"
        
₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪

"Okul nasıl geçti?"
Derin bir nefes aldı çünki oldukça stresliydi,
Öyle ki ergenlik zamanlarında çıkmayan sivilceleri şuan yüzünde yer edinmişti.
"Güzel" annesi normalde durgunluğuna kayıtsız kalmazdı, fakat o onu anlıyordu. Elinden geldiğince anlayışta bulunmaya da çalışıyordu.

"Yarın için oldukça korkuyorsun değil mi?"
"H..hım" diye mırıldandı genç ve tüm 1 haftanın acısı çıktı göz yaşlarını tutamadı."Anne sende perisin, babamda peri.. Ya aleo olursam o zaman sizden ayrılırım. Arkadaşlarımdan da ayrılırım ne yaparım ben anne" burnunu çekti, genç.
Annesi hüzünle baktı sarıldı oğluna. "Kötüyü düşünme Beomgyu! Ben en iyisi olacağına eminim." genç annesine baktı,
Halbuki o da biliyordu, eğer aleo olursa annesinin de elinden hiçbirşey gelmezdi. Gelemeyecekti.
Annesi siyah saçlı çocuğuna baktı o gerçekten çok güzeldi. Son birkez daha baktı zaten işten yeni gelmişti. Yatmadan önce bakmıştı son kez oğluna, çünki biliyordu annesi o bir aleo olacaktı.

₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪₪

Beomgyu birisi ona dokunsa ağlayacak gibiydi.
Sanki hissediyordu, kötü şeyler olacağını.
Sunwoo yanına oturdu. "Ben çok mutlu hissediyorum sen diye soracağım ama dilim varmıyor. Bu ne hal Beomgyu! Bak ne diyeceğim hadi gel kütüphaneye gidelim, sen kitaplara bakmayı seversin. Hem böylelikle keyfin de yerine gelir, Ha?"
Beomgyu baktı. Ve onun gibi bir arkadaşa sahip olduğu için mutluluk duymuştu. " Tamam, hadi gidelim."

  Bugün kütüphanede hiç kimse yoktu. Büyük bir ihtimalle son gün olduğu için,
Heleki kimlikleri belirleneceği için de olabilirdi. "Ya Beom sen tılsım için ne getirdin?" Beomgyu elindeki yüzüğü göstererek "annem bunu getirmemi önerdi" dedi. Kütüphane öyle büyük değildi ve Beomgyu hiç görmediği bir kitabı görmüştü, ilgisini çekmişti. "Ben bunu daha önce gördüğümü hatırlamıyorum?" Sunwoo merakla atıldı " Hadi bakalım o zaman!!" kağıtta şunlar yazıyordu:

Tanlırlar herkezi kutsar,
Tanrılar herkezi uyum içinde yarattı.
Sadece 1'i hariç.

Altında ise şu yazıyordu;

Biz bunu halk için yaptık,
Yeminimizi kutsayın.
Ve bizi bağışlayın.

Beomgyu tek kaşını kaldırdı ve " bu çok-" Sunwoo sözünü kesti. "Ne lan bu! Pff sıkıcı" Beomgyu anlam veremezken Sunwoo ise, " Ohaa Beom doğrulama ya az kalmış bi 10 dakkası var koş yetişemeyeceğiz" doğrulama kimlik belirlemeye verilen bir ad dı. Ve kitap her ne kadar dikkatini çekse de yetişmeleri gerektiğini biliyordu. Sunwoo' ya aval aval bakarken birden koşmaya ve " hadi ne bakıyorsun aval aval koşsana bana diyene bak!" demekle geçirdi kütüphanedeki son dakikalarını.
  
                                          °°°

Ortada beyaz tebeşir ile çizilmiş dev bir çember vardı. "Sevgili ekate öğrencileri! Lütfen çembere girin!" çoğu kişi girmişti ama Beomgyu bir gariplik seziyordu. Yılın bu ayın bu günü hep güneşli olurdu neden bulutluydu? Düncelerine bir dakka ara verip çemberin içine girdi. Arkadaşı Sunwoo ya baktı kendinde değildi. Ayaktaydı, gözleri açıktı, ama uyuyor gibiydi. Gözleriyle arkadaşlarına teker teker baktı Wonho'da tıpkı Sunwoo gibiydi. Ama Yeonjun da bir gariplik vardı. Tıpkı kendisinde olduğu gibiydi. Çoğu kişi yede baktı. Sonra ise Wonho dikkatini çekti. Sanki ruhu canlanmıştı tenine renk gelmişti. Mühür yeri kızarıktı. Tılsımı parlıyordu. O bir peri. O bir periydi. Beomgyu şaşırmıştı. Wonho ya o kadar çok odaklanmıştı ki, Sungwoo'nun da peri olduğunu görememişti. Hatta onun çemberin dışında görünce garipsemişti. Çünkü değişmişlerdi. Daha önce okulda kim gördüyse görsün hepsi değişmiş duruyordu. Çemberin içinde çok az kişi görmüştü. Ve Yeonjun da çemberdeydi, ama Beomgyu şaşkındı çünki, yeonjunun gözleri olağan üstü bir şekilde kehribar rengine dönüyordu. Bunu daha önce herhangibi bir peride gördüğünü hatırlamıyordu. Ve mühür yeri çok fazla kızarmıştı. Birden müdür ve müdür yardımcıları dehşete düşmüş bir şekilde baktı ve şunları söyledi; "Kitap.. Kitap birisi kitabı açmış!" Bu sefer dehşete düşmüş bir şekilde bakan Beomgyu olmuştu, ki neyden bahsettiğini oldukça iyi bir şekilde anlıyordu. Ama şöyle bakılırsada ne dediğini anlamamıştı. Alt tarafı bir kitap açmışlardı ne alakası vardı ki!
 
"Öldürelim onu, öldürmeliyiz öldürmeliyiz, ki diğerlerine de bulaşmasın!"
Bu sefer öğrencilerin arasından sesler geldi ' Ne dediğinizin farkında mısınız  siz!' 
Tırnağımı o kadar çok yemişti ki kan tadı geliyordu Beomgyu'ya ama Yeonjun Beomgyu'ya çok garip bakıyordu. Ve nasıl bu kadar hızlı olduğunu anlayamadan arkadaşı üsüne atladı. Beomgyu'nun kanayan yeri o kadar küçüktü ki o kadar uzaktan nasıl gördüğünü bile idrak edememişti. Ve birden Yeonjun Beomgyu'nun parmağını emmeye başladı. Beomgyu ölü görmüş gibi bakarken, tansiyonunun düştüğünü hissetti en kötüsü de parmağına iğne batıyor gibi hissediyordu. Vicudunda hal kalmamıştı Beomgyu'nun Beomgyu ne zaman bu işkencenin biteceğini düşünüyordü, ne yaptığını anlamamıştı ki arkadaşının artık üzerinde olmadığını idrak edebilmişti.  Öğretmenler onu üstünden almış olmalıydı . Beomgyu aç hissediyordu. En kötü tuzlu bir şeyler yemeliydi. Yeonjun ne olmuştu ona ayağa kalkmaya çalıştı. Ama tam o sırada mührünün üstünde bir acı hisseti. Ve beomgyu bilincini yitirmişti. Öğretmenler ona ne olduğuna bakarken göz rengi değişmişti. Bir çift mor göze sahip olmuştu. Fakat sonra tekrar değişmişti. Bilinci yavaş yavaş gelirken;

Çevresindeki ne olduğuna anlam veremeyen öğrenciler,  Şuan bunun bir bahşedilmiş ödül olduğunu düşünüyordu, daha sonra onlar yetişkin bir birey olduğunda en büyük kabusları olacaklarını nerden bilebilirdi ki...

Hellö yazarken canımın çıkmış olacağını ve kaç saatimi harcadığımı size söylemek isterim.

İstersen başlangıç tarihini buraya yazabilirinsin }}

Lütfen oy verir misin 🙏

Ve bol bol yorum yaparsanız sevinirim...

My Love Cupid | Taegyu Where stories live. Discover now