★ / tepe takla olan dünya

20 2 14
                                    


28052023

Huzursuzdu.

Tüm uzuvları sızım sızlıyor nefes almak zor geliyordu. Dudakları arasından çıkan öksürük göğüs kafesini parçalıyordu sanki.

Taşıyamaz olmuştu kolları arasındaki koliyi. Dayanamaz olmuştu bedeni ve pes etmişti onu ayakta tutmaya didinen zayıf iskeleti.

Kolinin içerisindeki camlar kırılmıştı birer birer. Görünmez olduğu dünyasında canı olmayan bir kaç nesne ile görünür kılınmıştı şimdi çevresindeki insanlara.

Zordu yargılayıcı, acıyan gözler altında sessiz kalmaya çalışmak. Nefes almak ve yaşamak için didinmek. Pes ettiği günlerden birindeydi yine.

Ardına bile bakmadan terk etmişti bir daha dönmeyeceğine emin olduğu yeri. Çalışmasının karşılığını alamayacaktı nasıl olsa. En azından yeni yılın son haftasını insanlardan uzak geçirebileceğini düşünmüştü. Yeniden iş bulurdu. Hep çalışırdı zaten...

Soğuktu hava. İçindeki yangını soğutmaya yetmemişti yinede. Ağzından çıkan buharlar karışıyordu yeni yılın ışıltılarıyla süslü akşamına.

Üşüyen burnunu çekerek adımlamıştı öylece. Çalıştığı kitapçıda sabahlayabilirdi belki. Kitaplar dinlendirirdi ruhunu. Engel olurdu düşünmesine.

Daha sonra, yeni yılla terk edebilirdi var olmaya çalıştığı yeri, var olmaya çalıştığı her şeyi.
Huzurla gözlerini kapayabileceği bir yere kaçabilirdi. Az kalmıştı. Çalışıyordu işte.

"Chanhee?"

Gözleri görsede, zihni ve dalgın ruhu geç kavrayabilmişti kitapçının kapısında öylece oturan bedeni. Güzelim saçları dağılmıştı ve gözleri uyku için yalvarır gibi bakıyordu. Hissettiği tuhaf endişe duygusuyla ilerlemişti yanına.

"Ne yapıyorsun bu saatte bu havada?"

Uyuyamamıştı. Gözleri yansada, tüm bedeni uyku için yalvarsada uyuyamıyordu Chanhee. Neden zaten kapalı olan kitapçının önünde durduğunun bir açıklaması dahi yoktu. Sığamıyordu sanki evine.

Juyeon gibi şaşkındı o da. Görmeyi beklememişti değerlisini. Görmeyi beklememişti rüyalarında canını yakan gözleri. Kader diyebilir miydi buna?
Yoksa yolunun üzerinde durduğu için kandırmış mı olurdu kendini?

Soğuk havayı ciğerlerine doldurarak doğruldu oturduğu yerden. Gözlerine bakan gözlerin sahibine baktı uzun uzun.

"Huzursuz hissediyorum."

Güldü Juyeon. Chanhee'nin gözleri yine hüzün doluydu. Tuhaf bakıyorlardı. Cebinden anahtarını çıkardı ve sıcak kitapçıyı hiçbir yere sığmayan ruhları için açık bıraktı.

Konuşmadılar bir süre. Juyeon yorulmadığı tek işi yaparken Chanhee yalnızca onu izledi. Zaman geçti, güneş inceden inceye karanlığın içerisinde belirmeye başladı.

"Dürüst olmak gerekirse sana böyle tuhaf bakmamın bir nedeni var."

Juyeon, Chanhee'nin cümlesiyle kitapların tozunu alma işini yarıda keserek bakmıştı dalgın olana. Merak ettiği o hüznü öğrenebileceği için heyecanlanmıştı içten içe. Bir şey söylemesini beklemeden devam etmişti uykusu olan. Uykusunun sarhoşluğundayken ne dediğini bile tam olarak bilmeyen...

"Gördüğüm bir kabusun içinde vardın. Gerçekten yaşıyor olduğuna inanmadım bile sen karşıma çıkana dek."

Anlattıklarına dikkat kesilmişti Juyeon. Güzelim parlak gözleri Chanhee'nin üzerindeydi artık.

"Bilmeni istiyorum ki amacım seni rahatsız etmek değil. Yalnızca kabusumda gördüklerimi aktaracağım."

Chanhee tuhaf olduğunu biliyordu anlatacaklarının. Öncesinde savunmasını yapma gereği duymuştu içten içe.

"Deliler gibi aşıktım sana. Ailem tarafından sevgiyle büyütüldüm ve herhangi duygusal bir açlık olmaksızın bu zamana kadar birine sevgi besleme gereği dahi duymadım. Ve rüyamda tüm saflığımla aşıktım."

Derince bir nefes aldı. O günü hala hatırlıyordu. Kalbi hiç olmadığı kadar hızlı atıyor kabusunun sonuyla nefesi kesiliyordu.
Yeni yıla girmelerine neredeyse bir iki haftaları kalmışken beklenen beyaz örtü varlığını şimdi kitapçının kapısına hızla çarpan rüzgarla belli etmişti.

Kar kokusu üşütmüştü onu soluyan iki ruhuda.

"Hiçkimseye güvenmem ama duyduğum sevgi bile güvende hissettiriyordu. Bu duyguların hepsi yabancı benim için. Daha korkunç olan..."

Canını yakan şey, cümlesini yarıda kesen o duyguların yeniden gözlerinde yer edinmesi... anlatmakta dahi zorlanması tuhaftı hiç olmadığı kadar. Kendisine gelmek istercesine saç tutamlarını geriye doğru taramış ve oturduğu yerden doğrularak derince bir nefes almıştı.

"Korkunç olan, gidişini kabullenmek istemeyişimdi. İçimde bir yerlerde kendimle seni tanımadığıma dair savaş veriyordum. Canım öyle yanıyordu ki... yok olup gidişin öyle etkiliyordu ki. Fiziksel olarak hasta hissediyordum. Ruhum darmadığındı zaten."

Güldü sinirleri bozulmuşçasına.

"O günün sabahında, canımın acısı henüz tazeyken çıktın karşıma."

"Korkmuş olmalısın."

"Dünyamı tepe takla ettin."

Gülmüştü her ikiside.

"Bakışlarımla rahatsız hissetirdiysem üzgünüm."

"Sorun değil. Rahatsızlıktan çok gözlerinde oluşan o hüznü merak ediyordum."

"Ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordum. Kötü bir kabustu yalnızca."

"Daha önce karşılaşmış olmalıyız."

"Bende öyle düşündüm. Fakat Kore'ye döneli daha yeni bir yıl oluyor. Yurt dışındaydım."

"Belkide orada karşılaşmışızdır."

Juyeon'un cümlesiyle omuz silkmişti. Haklı olabilirdi. Üzerine düşünmeyi bırakalı günler oluyordu.

"Haklısın."

"Geçen yıl sonbaharda paris ve londra'daydım."

"Geçen yıl sonbaharda..."

Zihnini kurcaladı geçen yılın huzurlu sonbaharında fakat bulamadı değerlisini orada.

"Bilmiyorum."

"Rüyandaki gidiş, ölüm müydü?"

Kafasını olumsuz anlamda salladı Chanhee. Bu düşünce dahi sıktı ruhunu. Ve sıkılan ruhuyla ağırlaştı kalbi. Zihni ise yeni ve yeniden gerçeklikten koptu. Zaman dursun istesede akrep ve yelkovan bir birini takip etmeye devam etti. Sular aktı, rüzgarlar esti.

Lee Juyeon, her şey bittiğinde gideceğini söyleyip söylememekte kararsız hissetti canının yandığına emin olduğu bedene karşı. Sevgisine anlam vermek zordu. Sevgisini bu denli hissediyor olmak gibi tuhaf bir döngünün içindeydiler sanki.

Sustu Choi Chanhee, sessizliği ile tanıdı onu Lee Juyeon. Hiçbir şey yapmadan birbirlerinin varlığında dinlendiler öylece.

Güneş doğdu ve iki huzursuz beden güne huzurlarını bularak başladı.

07102023

çok sahiplenmeden çok ait olmadanWhere stories live. Discover now