Pablo Páez Gavira °1

928 61 51
                                    

Bölüm şarkısı: Reflections - The Neighbourhood

'We were too close to the stars
I never knew somebody like you'

~

Gecenin bir vakti uyku tutmayınca ona iyi gelen tek şeyi yapmaya karar vermişti oğlan. Altına rahat bir beyaz şort üstüne de yine beyaz olan düz bir tişört geçirdikten sonra, üşüyebileceğini düşünüp lacivert bir hoodieyi de yanına alarak kendini dışarı attı.

Sokak lambalarıyla loş bir şekilde aydınlanmış yolda yürürken gecenin sessizliğine rağmen çok fazla ses doluydu kafasının içi. Bir sürü şeyi aynı anda düşünüyor ama ne düşündüğünü de bilmiyordu aslında.

Son zamanlarda kafası çok karışıktı. Bazı önemli şeyler önemsiz hissettiriyor, önemsiz olması gereken şeyleri kafasından çıkaramıyordu. Sahip olduğu şan ve şöhreti sevmesine rağmen insanları görünce nefes alamadığını hissediyor, gerilmekten kendini alıkoyamıyordu.
Eskiden rahatça gezdiği yerlerde şu an özel hayatını durmadan kurcalayan insanlar olduğu için bulunamıyordu. Durmadan çıkan dedikodular yüzünden yakın olduğu insanlara yakın davranamıyor, herkesten ve her şeyden kendini soyutlasa dahi yine başını çevirdiğinde onu çeken bir kamera buluyordu.

Yorucuydu. Tabi ki yorucu olacaktı, her şeyin belli sonuçları olurdu ve bu da onlardan biriydi. Ünlü bir futbolcu olacaksa üstünde kameralar olmasına alışmalıydı. Moralini bozan şeyse bu kadar sosyal biri olmasına rağmen dışarda olmasının çok fazla olaya yol açıyor olmasıydı  kendini eve kapatmak zorunda kalıyordu.

Ama şu an rahattı. Zaten kendi oturduğu sitedeydi ve burda herkesi uzun zamandır tanıdığı için ünlü olması bir şeyi değiştirmiyordu. Bir de saatin gece geç saatlerde olması sokakta birkaç hayvan dışında hiçbir canlı olmaması demekti. Güven hissiyle rahat bir şekilde yürüyordu o yüzden.

Futbol sahası sokağın köşesinde göründüğünde derin bir nefes alarak hızlandı. Eve dönmek gibiydi. İçindeki tüm ağırlık hafiflemiş, Ay ışığında hafif nemli çimlerin parlaması huzurla gülümsemesini sağlamıştı.

Tel örgülü sahanın köşesine gidip yine tel örgü olan kapıyı açarak loş ışıklarla aydınlatılmış sahaya girdiğinde içi yıllardır geçmeyen o heyecanla dolmuştu yine.
Kendini bildi bileli futbol oynamasına rağmen her sahaya girdiğinde ilk defaymışçasına bir heyecana kapılıyordu.

Sahanın bir köşesinde duran topu gördüğünde elindeki hoodieyi ve telefonunu köşeye bırakarak topa doğru ilerledi. Birkaç defa ayağında sektirip dizine çıkardı, orda da biraz sektirdikten sonra tekrar ayağına indirip kalenin önüne doğru ilerlemeye başlamıştı.

Birkaç gol denemesinin ardından aklında olan birkaç çalım hareketini de kendi kendine denemeye çalıştı.

Saatlerce sıkılmadan topla oynayabilirdi, ilgilenmeyen birine sorsa neyden bahsettiğini anlamayacaktı biliyordu ama ayağında topla geçirdiği saatler terapi gibi hissettiriyordu.
Düşünmüyor, beynine akın eden fikirlerle kendini yormuyordu. Topu itekliyor, geri almak için koşuyordu sadece. Ve tam olarak hayatındaki önemli noktaydı bu.
Büyüleyici bir spor olduğunu düşünüyordu. Bir de sevdiği sporu iş olarak yapıyor olması olayın daha da iyi tarafıydı.

Kaleye sert bir vuruş yapıp topun iplerle buluşmasını izlediğinde gökyüzünün de hafiften aydınlanmaya başladığını fark edip sahanın köşesine doğru ilerledi.
Havanın serinlemesiyle üstüne hoodieyi geçirerek kendini yere bıraktı. Sırtını tel örgüye verip telefonunu eline aldı.
05.20 yazısıyla karşılaşınca şaşırmayarak telefonu bıraktı.

Too close to the stars | Gavi x PedriWhere stories live. Discover now