23 |İnci ağıtları

6.4K 637 96
                                    

Yaldızlı gecelerin sonunda büyük kıyametler kopar. Kağıt kesikleri, vicdan yaraları, dolu zihinlerin acısı bir noktada hep benzer. Bazen saatlerce bir duvara dalar, bakarsın. Zihninde bir savaş vardır ama kimse fark etmez. 

Hikayelerin temelinde her karakter farklıdır yansıtıldıklarından.

Küçük prens korkak, gülü bencildir.  Ve sığındıkları tek şey zamandır.

Zamana mı bırakmak gerekir bazı şeyleri? Yoksa sıkı sıkı tutmak mı?

Zamanın iyi geldiği hiçbir yaram yoktu. 

Ve biliyordum ki, abimin de yoktu. Abimin gönlünde benden başka bir yara daha vardı ve bu onun ruhunu içten içe kemirip duruyordu. Bazı insanların çektikleri acılar, gözlerinin çizgilerinden bile belli oluyordu.

Şimdi abimin göz çizgilerinde sinsi bir keder vardı.

Elimi kaldırıp ağrıyan sol gözümü ovuşturdum. Şafağın söktüğü kapalı perdelerimin ardından belli oluyordu ancak benim içimdeki kasvet gram eksilmemişti. 

''Benim İnci'm vardı.'' Saatler sonra, o saçlarımı okşamayı bir an bile kesmediği saatlerin ardından ilk defa konuştu. Gerçi biz çok konuşmuştuk sessizliklerimizle ancak kelimeler hayata ilk bu an geçti. ''Küçük İnci'm.''

''İnci mi?'' dedim fısıltıyla. 

Gözleri kapandı. ''Hı hı.'' dedi. ''İnci'm.'' Tebessüm etti biraz, bahsettiği kişi kimdi bilmiyordum ancak zihninde onu hayal ettiğini görebiliyordum. 

''Sen halaydın, biliyor musun?'' diye devam etti ve onun kalbinin yangını biraz daha harlandı. Boğazımda büyüyen yumru ile bir an dudaklarım aralandı bir şey söyleyecek gibi, ancak kelimelerimi toparlayamadım.

''Senin, kızın mı var?'' dedim en sonunda hayretle. 

Gülümsemesi titredi. ''Vardı.'' 

Göğsüme giren sancı, onun kalp yarasıydı. Kirpiklerimi birkaç kez kırptım, göz bebeklerim titremişti. 

Kızı vardı. Varmış. O da bir babaymış.

Elimi, yatağıma uzandıktan sonra saçlarımı okşayan elinin üzerine uzattım. Parmaklarım onun kocaman avcuna dokunduğunda, onun parmakları da benim avucuma kapandı. 

''Çok güzel bir isimmiş İnci.'' dedim yorgunca fısıldayarak. 

İçini çekti. ''Çok güzeldi.'' dedi. Gözleri aralandı. O an o gözlerinin içindeki bakış, saatler önce kapıma gelen adamın gözlerindeki bakışla aynıydı. Evlat acısı mıydı bu bakışın adı yoksa geçmiş yangını mı bilmiyordum. Sadece, canı çok acıyordu.  ''Kızımın ipek gibi, yumuşacık saçları ve inci gibi bir gülümsemesi vardı. Aynı annesi gibiydi. Gülünce etrafındaki herkes gülmek isterdi. Bazen küçük adımlarla yürürdü, ama hiç koşabildiğine şahit olamadım. Koşacak kadar bile uzun bir ömrü olmadı.''

Çenem titrediğinde elini uzatıp yüzüme götürdü ve şakağımdan başlayarak önce elmacık kemiklerime , sonra da çeneme ilerledi. ''Küçücük ömründe söyleyebildiği dört kelime vardı. Anne, baba, tay ve mama. Atları çok severdi.'' gülümsedi. ''Beşiğinin üstünde asılı oyuncaklarda tek boynuzlu bir at vardı. Tutuna tutuna kalkıp sökmüştü onu tek başına. Onsuz uyumadı uzun süre. '' saçımı kulağımın arkasına doğru ittirdi nazikçe. ''Küçüktü ama çok güçlüydü. Her şeye, herkese karşı. Bazen parmağımı avucundan kurtaramazdım, o kadar sıkı tutardı. Zaten ellerinin kavrayabildiği tek yer serçe parmağımdı. Hep serçe parmağımdan tutardı.''

Berceste |Gerçek Aile|Where stories live. Discover now