Açık pencereden içeriye esen rüzgarı çıplak bedenimde hissederek uyandım. Ama gözümü açmadım. Etrafımdaki fısıltıları duyuyordum ve dinlemek istiyordum. Neredeydim hiçbir fikrim yoktu. En son Hyunjin'in bağırışını duymuştum. Sonrası yok. Beni vurmuştu sanırım. Çünkü yere düşerken karnımdaki kanlar bulaşmıştı elime hatırlıyorum.
Belki öldüm ve şuan cennetteyim, ya da yaşıyordum, hastanedeydim. Bilmiyorum ki... Etrafımdaki sesleri algılamaya çalıştım yavaş yavaş. Kim olduğunu seçemiyordum, beynimde birden fazla ses yankılanıyordu.
Başıma ağrı girince kaşlarımı çattım ve o sırada fısıltıyla duyduğum ses yakınlaşmaya başladı. Bir el hissettim alnımda. Elinin sıcaklığı başımın ağrısını dindirmişti birden. Çatan kaşlarım düzelirken alnımda nefes hissettim bu sefer. Yüzüme sıcacık çarpan nefes, pencereden gelen soğuk rüzgarla iyi hissettirmişti. Gözlerimi açmak istemiyordum. Böyle iyiydim çünkü. Gözlerimi açıp ortamı mahvetmek istemiyordum.
"Minho'm."
Derin nefes aldıktan sonra kalbimin ağrımaya başladığını hissettim. Yine ve yine Minho'm demişti bana. Christopher'dı bu ve ben gözlerimi açmak istemiyordum. Ne diyecektim ona? Yüzüne nasıl bakacaktım? Utanıyor ve korkuyordum. Alnıma düşen saçlarımı kulağımın altına attığında vücudum titremişti. Elleri sıcacıktı. Şuan her neredeysem Christopher da buradaydı. Yanımdaydı. Kızgın olabileceği düşüncesi canımı yakıyordu.
"Uyandığını biliyorum uykucu. Gözünü aç hadi."
Ne demek uykucu? Kaşlarımı çattığımda hala gözümü açmamıştım. Küçük bir kıkırdama sunduğunda bana baktığını anladım. Kaşlarımı çattığım için gülmüştü.
Gözlerimi yavaşça araladığımda ise oda kapkaranlıktı. Göz kapaklarımı o kadar sıkmışım ki az önce, şuan oda zar zor görünüyordu. Birkaç saniye bekleyince nihayet odayı görebildim. Başımı ilk önce sağ tarafımda duran Christopher'a çevirdim. Gözlerime bakmıyordu, vücudumda gezdiriyordu gözlerini. Ardından koltuktan yeni kalkmış ve ellerini göğsünde birleştirmiş olan Han'a baktım.
"Az daha uyumaya devam etseydin öldüğünü düşünecektim..." diyerek yanıma geldi ve o da vücuduma bakmaya başladı.
"..ama yaşıyorsun."
İkisi de karın bölgeme bakıyorken sinirle kaşlarımı çattım.
"Ben uyurken baksaydınız. Neden şimdi ilk defa görmüş gibi bakıyorsunuz?" dediğimde sesim çıkmamıştı resmen. Boğazım kurumuştu ve konuştuğumda acımıştı. Yüzümü buruşturduğumda Chris karşıdaki masaya doğru ilerledi ve masadaki şişeden bardağa su katıp yanıma getirdi.
"Eğer karnın acımıyorsa kalk iç şunu."
Demesi üzerine doğrulmaya çalıştım ama o an mideme vuran ağrı ile kasılıp kaldım öyle. O acıyla inledim ve gözlerimi kapattım.
"Şşşşhhh! Dikkat et." dediğinde bardağı bırakıp kolumdan tuttuğu gibi yavaşça az da olsa doğrulttu beni. Hala yüzüme bakmıyordu. Baksaydı anlardım belki şuan ne hissettiğini. Eline tekrar bardağı aldığında ağzıma doğru uzattı. Güçsüz hissediyordum kendimi bu yüzden böyle yapması beni mutlu etmişti. Bardaktan birkaç yudum aldığımda yüzümü tekrar buruşturdum.
"Canım acıyor." dediğimde gözlerim dolmuştu. Han gelip yatağın ucuna oturdu ve karnıma dokundu hafifçe. Hissetmemiştim dokunmasını çünkü karnıma sarılı olan bir bez vardı. Yeni yeni algılıyordum her şeyi. Şuan odamdaydım ama hastaneden ne zaman geldiğimizi bilmiyordum.
Açıkçası merak ettiğim şeyler de vardı. Hyunjin neredeydi mesela? Beni hiç merak etmemiş miydi? Beni vurduğu an ne kadar bağırdığını hatırlıyorum. Şimdi neredeydi? Gülmek istiyordum şuan. Mal gibi kalmıştım ortada. Ayrılmak istediğimi söylediğim için mi yoktu burada? En azından ne halde olduğumu görmesini isterdim.
YOU ARE READING
Judas Kiss
Teen Fiction"Odanın anahtarı, kaybedersen içerideki dolapta yedeği var ama sakın 'Yedeği var zaten' deyip kaybetme. Yarın ilk eğitimine başlamadan önce holdingi gezeceğiz, seni diğerleri ile tanıştırıcam. Ardından ilk eğitimimiz olan dövüşe geçeceğiz. Sabah 05:...