2. Prensesin Kanlı Elbisesi

129 13 22
                                    

İşte göçüp gidiyordum bu sefil hayattan. Halbuki henüz birkaç hafta önceye kadar herkes benim emrimdeydi. Gösterişli saray elbiselerim, mücevherlerim, kocaman bir hazinem, ağzımdan çıkacak tek sözü yerine getirmek için hazır bekleyen yüzlerce kölem vardı. Şimdi ise ben bir hiçtim. Her şeyimi kaybetmiştim. Kral babam tarafından gözden çıkarılmıştım. Yerime suretimi benden çalmış ikiz kardeşim getirilmişti.

"Bırakın beni," diye çırpınmaya devam ettim gözyaşları yanaklarımdan süzülürken. Çığlıklarım koca ormanda yankı buldu, boğazım dehşetle parçalandı. Yine de haykırmaya, sesimi birilerine duyurmaya çalışmaya devam ettim.

"Dokunmayın bana!"

Arkama geçmiş beni dizlerimin üstünde durmaya zorlayan muhafız daha çok bastırdı omuzlarıma. Kılıcını havaya kaldırıp beni öldürmek için hazır bekleyen muhafızın kaşları çatılmıştı.

"Tut şu kızı," diye bağırdı arkamdakine. "Sende çırpınıp durma prenses, boyun eğ, işimizi zorlaştırma."

Daha düne kadar istemediğim taktirde yüzüme bile bakması yasak olan muhafız şimdi bana emir verir duruma gelmişti. Başıma bunların geldiğine inanamıyordum.

"Bana zarar verecek olursanız sizi..."

Cümlemi yarıda kestim çünkü onları tehdit edebileceğim hiçbir şeyim yoktu. Hiçbir gücüm kalmamıştı üstlerinde.

"Yardım edin! Bana yardım edin," diye bağrındım yeniden. Ama maalesef ki buralarda kimsenin olduğunu sanmıyordum. Ormanın ortasında beni kurtaracak tek bir insan yoktu.

Arkamdaki adamın elleri boynumu buldu. "Neden zaman kaybediyoruz ki," diye homurdandı. "Şimdi öldüreceğim bu zalimi."

Ellerim adamın boynumu sıkan ellerine tutundu. Nefesim daraldı, soluğum kesilmeye yüz tuttu. Bütün kanımın yüzüme toplandığını, bembeyaz suratımın kıpkırmızı kesildiğini biliyordum. Nefes alamıyordum. Hayattan kopmamak için bedenimin verdiği son direnişler gücüm tamamen çekilmeden panik anını bekliyormuşçasına tırnağımı geçirmeme neden oldu adamın ellerine. Ama öyle böyle değil, kılıç tutmaktan iyice sertleşmiş derisini parçalamak istercesine tırnaklarımın kırılacağını dahi önemsemeden gömdüm etine.

"Ah," diye vahşice inleyerek itti adam beni. Bir elimi yere kapaklanmamak için hızla zemine yaslarken diğer elimin parmaklarını boğazıma sardım. Nefessiz kaldığımdan dolayı öksürürken ciğerlerimi kusacağımı düşündüm. Hâlâ gözyaşı akıtmaya devam ediyordum, belki de bunca yıllık hayatımda ilk kez böylesine aşağılanıp ölümle burun buruna geldiğim için tüm onurumu kaybediyordum.

Kılıcı elinde olan muhafız elinin üstüne tırnaklarımı geçirdiğim muhafıza doğru yaklaştığında bir daha bu fırsatı yakalayamayacağımı düşünerek kulübeden fırladım. Adam bana doğru kılıcını sallayıp peşimden koşmaya başladığında güç bela, adeta can havliyle koşuyordum ormanda. Ondan kaçıyordum.

Tırnaklarımın kırılmış olduğunu, derime battığını, boğazımın sanki yırtılmış gibi yandığını düşünmemeye çalışarak bacaklarıma yükleniyordum. Eteğim bir dala takılıp neredeyse beni düşürecekken muhafız uzanıp eteğimin ucunu yakaladı. Hızla kendime doğru çektim elbisemi. Tüller elbisemden koptu. Bu sayede eteklerim artık ayağıma dolanmıyordu fakat sürekli bir yerlere takılıp düşecek gibi oluyordum.

Nereye gittiğimi bilmeden birbirine benzeyen ağaçların arasında oradan oraya koşarken diğer muhafız da peşime takılmıştı. Duymamaya çalıştığım çirkin şekillerde sözcükler döküyorlardı dudaklarından, hakaretler ediyorlardı, ismimi pis ağızlarında kirletiyorlardı.

ZALİM PRENSESWo Geschichten leben. Entdecke jetzt