12- Aşk ve nefret arasındaki çizgi

1.8K 184 510
                                    



Herkes çığlık çığlığa annemin başına toplanırken ben yerimde durmuş karşımdaki çocukla bakışıyordum. Elindeki yayı yere düşürmüştü, dudakları korkudan morarmıştı. Gözleri dolu doluydu ve pişmanlıkla bakıyordu bana. Sadece on-on beş saniye bakıştım onunla. Sonra birileri kucağına aldığı gibi götürdü onu. Jongin'in ağlamalarına, babamın çığlıklarına kulak verdim.

"Anne?" Kalabalığın arasında kalan annemin yanına gitmek için seslendiğimde babamın yaveri beni görüp kendine çekti. Gözlerimi kapatmaya çalışsa da ona izin vermemiştim. "Anne!" diye bağırdım yanına gitmek için çırpınırken. Babam adamlarına hekimi çağırmalarını emrediyordu. Halk tedbirsizce başımıza toplanmıştı.

Annemin yanına ulaştığımda kanlar içinde yerde uzandığını, göğsünün tam ortasındaki oku tuttuğunu gördüm. Ağzından kan geliyordu. Benimle göz göze geldiğinde tutamadım kendimi. Ağlamaya başladım. Babamın yaveri on yaşındaki kardeşimi kucağına alıp oradan götürmüştü. Beni de götürmelerine engel olmak istediğim için hızlıca annemin yanına çöktüm.

"Baekhyun," diye mırıldandı adımı. Kahverengi gözlerine baktım ağlayarak. Bu halde bile bana şefkatle bakıyordu. "Oğlum..." Boştaki elini bana doğru uzatır uzatmaz iki elimle kavradım soğuk elini. Isınsın diye öpmeye başlamıştım.

Birileri gelip kalabalığı başımızdan savarken hekim Aedin yanımıza çöküp annemin yarasıyla ilgilenmeye başlamıştı. Babamın kanlanan gözlerine baktığımda onu ilk defa bu kadar çaresiz görmüştüm. Korkuyla titriyorken eşinin kurtarılmasını bekliyordu. Hekim annemin başının altına çantasını sıkıştırıp yüksekte kalmasını sağladı. İçeri götürmeye zaman olmadığını söylüyordu. Onu insanların önünde ameliyat etmesini bile dehşetle karşılasam da çaresizlikle bekliyordum.

Annemin göğsündeki oku çıkardığında bir süre inceleyip çaresizce baktı babamın gözlerine. "Zehirli," dedi. Babam bir anda çığlık atıp ağlamaya başlamıştı. "Vedalaşın," dedikten sonra yanından kalkıp uzaklaştı. Aedin'in arkasından bağırdım. Gitmemesini, anneme panzehir vermesini söyledim ama duymadı beni. Herkes çaresizlikle bakıyordu bize. Bu hissi yaşamaktan nefret ediyordum.

Babamın annemin yanına çökmesini izledim sonra. Başını kucağına alıp uzun uzun sarıldı anneme. Onu ne kadar çok sevdiğini söyledi. Gitmemesi için yalvarırken onları izliyordum. Babama beni ve kardeşimi emanet eden annemin son sözlerini duymak canımı yakıyordu. Gitmesini istemiyordum. Beni bırakmasını istemiyordum.

"Anneciğim..." Babamın kollarının arasında ölümle cebelleşen annemin yanına yaklaştım tekrar. Beni görünce gülümsemeye çalışmıştı. "Seni çok seviyorum," dedim elini minik ellerimin arasına hapsederken. Diğer eli babamın ellerinin arasındaydı.

"Bebeğim... Çok güçlüsün." Zorlukla mırıldanırken derin bir nefes almış, gözlerini uzunca yumup açmıştı. Babamın ellerinin arasındaki elini çektiğinde ben de bıraktım elini. Sonra boynundaki zinciri çekip çıkardı ve avucunun arasına alıp bana uzattı. "Bunu tak," dedi. Kolyesini elime aldığımda üzerinin kanla kaplandığını görüp daha çok ağlamaya başlamıştım. "Sen geleceğin kurtarıcısı olacaksın. Kendine iyi bak güzel oğlum." Kolyeyi avucumun arasına hapsedip ağlamalarımı durdurmaya çalışarak anneme baktım ve başımı salladım. "Kardeşin de sana emanet," dedi. Çok zor konuşuyordu ama benim için direniyordu. "Söz ver, onu canın pahasına koruyacaksın."

"Söz," dedim başımı hızlıca sallarken. Kollarını bana doğru uzattığı anda sımsıkı sarıldım ona. Üstümün başımın kan revan olmasını umursamadan sarıldım. Babamın çığlıkları kulaklarımı doldururken annemin son nefesini kulaklarıma verişini dinledim. Geri çekildiğimde çoktan gitmişti.

The Curse of Cornelius || chanbaek [mpreg]Where stories live. Discover now