Bölüm 4: Acılar ve Yanılsamalar

46 3 34
                                    

Hayalleri olanlar değil hayalleri ölenler uyuyamaz
                                    ~Adaline~

"Ölü demek sizce nedir Nehir Gümüşyay" dedi korkumdan varlığını unuttuğum insan.

"Ölü demek boğazının kesilmesi filan değildir. Hayır hemde hiç. Ölüyken nefes alabilirsin ama nefes aldığın için hayatta olamazsın, ölüyken ağlayabilirsin ama üzgün hissetmezsin. Ölüyken hissetmezsin."

"Ölüler hisseder Nehir Hanım," dedi sesinde ciddilik vardı ilk defa.

"Ben hissetmiyorum." dedim itiraz edercesine. Sorun bende değildi, ben sorunun ta kendisiyim.

"Keşke sende olmayan şeyler kimsede olmasa ancak demekki siz tam olarak ölmemişsiniz." Ne demekti bu?! "Ölüler yaşayanlardan daha çok hisseder ancak ölüler istemedikleri şeyleri görmezden gelir."derin bir nefes aldı. Zorlanıyordu...

"Ölüler görmezden gelir çünkü" elimi elinin içine aldı. Bunu neden yapıyordu bu adam? Neden duran kalbimi artırmaya çalışıyordu?  "Çünkü, yaşayanlarda onları görmezden geldi, hatta bazen gelemedikleri için bedeni kokanları gömdüler. Ruhu ölenleri ise çığlıklarına dayanamadıkları için yalnızlığa gömdüler. Ölüler çığlık attı, onlar kulaklarını kapattı. Biliyorlardı, eğer duyarsa o çığlıkları gerçeği göreceklerdi. Ve bunu istemediler. Nehir, doğruyu söyle cidden hiçbir şey hissetmiyor musun?"

"Ona göre mi vuracaksın beni?"

"Ona göre iyileştireceğim seni." yalvarır gibi elimi yeniden kavradı. "Neden bana güvenmiyorsun. Bende ölüyüm yetmiyor mu?"

"Güvende bir duygudur ve ben hissetmiyorum. Hem hiç gülen ölü görmedim." dedim. Elimi sertçe çektim. Hayır bu çekim yanlıştı. Bu izleri izlemem tamamen bir hataydı.

"Sana ilk başta güven duygusunu vereceğim."  Ayağa kalktı, cevap vermemi beklemedi. Gidecekken bana doğru döndü. "Eda Taşçeliğin evine gideceğim. Gelmen lazım bunu söylemeye gelmiştim. Bir saat sonra kendini iyi hissedersen aşağı in."

"Pekâlâ Yakut Bey." yüzünde yine o sırıtma belirdi.

"Bana itaat ettiğinde daha çekici oluyorsun." sehpanın üzerinde ki şişelerden birini alıp ona doğru fırlattım. Tam kafasına geldi.

"Allah'ın sapığı! Dava mı istiyorsun?!"

"Dava değilde seni istiyorum-" başka bir işe daha attım. Bu sefer eğildi. "Desem o muhteşem avukat arkadaşlarını mı ararsın." Üçüncü ve son şişeyi atacakken odadan çıktı. Ama yanıldı.

Arkadaşımı aramam için ilk önce arkadaşımın olması lazımdı. Fark etmeden yalnızlığımı yüzüme vurmuştu ve benim canım acımıştı. Onunla aramda ki fark buydu. Ben yalnızlığımı milyon kez yüzüme vurdum bir kere bile canım acımadı, o bir kere vurdu benim canım milyon kez acıdı.

***
Yaklaşık elli sekiz dakika sonra aşağa indim. Kulaklığımı taktım. İyi hissetmiyordum ama indim. Adliyenin önünde beklemeye koyuldum. Tam o sırada gözüme bir genç ilişti. Yanında annesi vardı, annesine "Anne, sence bende bir gün burada çalışabilir miyim?" dedi. Annesi ne cevap verdi odaklanamadım, ancak keşke ben de bir kere anneme şu soruyu sorsaydım. Bu benim hayalimdi yani yanılsamamdı.

İnsanın hayalleri en büyük yanılsamalarıdır. Hayallerin arkasında ki gerçekler ise acıları. Kimi bunların arasında dengeyi bulmuştur. Onlar; hayallerin, gerçeklere bağlı olduğunu bilir. Onlar labirenti çoktan geçmiştir. Hayat bu denli kısayken onlar bu kadar kısa anlamıştır olayı. Başka bir değişle onlar labirenti kurallarına uygun geçmişlerdir.

İntiharHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin