bring shen qingqiu back

79 10 188
                                    

Medyadaki şarkının shotla çok alakası yok ama yazarken sadece bu şarkıyı dinledim:3


Bölümün sonlarına doğru smut var, rahatsız olacaklar/okumak istemeyenler için smut başladığında sonuna ve başına emoji koyacağım.

İyi okumalar



Liu Qingge bir şeylerin yanlış olduğunu Shen Qingqiu, su hapishanesine girdiği andan itibaren biliyordu. Adamın her halinden hapishaneye girmek istediği belliydi ve hiçbir şey yapamadılar. Ne onu hapishaneye girmekten alıkoyabildiler ne de Shen Qingqiu'nun fikrini değiştirebilmişlerdi, hapishanedeyken onu görmelerine izin vermediler ve sonra Shen Qingqiu, sanki hapishaneye isteye isteye giren kendisi değilmiş gibi oradan kaçmıştı.

Pazarda dağınıklık ve kargaşa hakimdi.

Liu, oradan oraya koşan Qing Jing zirvesi lordunun dudaklarının ve çenesinin kana bulanmış bir vaziyette olduğunu görebiliyordu. Yemyeşil, endişe ve korkuyla kısılmış gözler onu bulduğunda gözleri pembe dudak kenarlarından başlayarak boynuna kadar süzülmüş kanları gördüğünde midesinin alışık olmadığı bir şekilde bulandığını hissetti. Korkuyla. Savaş Tanrısı lakaplı biri bu duyguyu sık hissetmezdi, özellikle başkaları için. Shen ona el salladığında hala ayakları Cheng Luan'ın üstündeydi ve havaydı, hızlı bir şekilde aşağı indiğinde Shen'in etekleri uçuşmuş ve kendini toz parçacıklarından korumak ister gibi kollarını yüzüne doğru kaldırmıştı. Liu Qingge bunu komik bulmuştu çünkü tamamen kanlar içindeki birinin tozlardan korunmak istemesi kesinlikle saçmaydı.

"Lütfen, beni götürün." Shen konuştuğunda, Liu kaşlarını kaldırdı. "Zehir tekrar etkin hale geldi bu yüzden kılıcımı uçuracak enerjim yok. Kılıca binersem metrelerce yükseklikten aşağı düşmeme sebep olur-"

Pekala. Shen Qingqiu edebiyat ve sanat lordu için bile çok fazla konuşuyordu. Liu Qingge iç geçirdi ve elini ona uzattı. Shen Qingqiu'nun dudaklarına küçük bir gülümseme asılırken sıcak eli, Liu'nun büyük ve nasırlı elini kavramış ve sıkıca tutmuştu. Liu onu hızlıca kılıcın üstüne çekti ve Shen ellerini sıkıca onun beline doladı. Kafasını kaslı sırta yasladı ve bir an için gözlerini kapattı. Bai Zhan lordu, Shen onun kılıcına biner binmez aşağıdan yükselen lafları duymamak için havalanmış ve Shen Qingqiu'nun sıkıntılıyla verdiği nefesini boynunda hissetmişti. "Üzgünüm, bu sefer seni gerçekten suç ortağım yaptım."

"Suçlu değilsin." Yanakları kızardı. "Ayrıca senin suç ortağın olmak bir pişmanlık olmazdı." Shen Qingqiu'nun tatlı kahkahasını duyduğunda yanakları daha çok kızardı. Karnının üstündeki elleri sıkıca tutmak için güçlü bir dürtü hissetse de yapamadı. "Nereye gidiyoruz?"

Bunu sormasıyla Shen'in yüzü buruştu ve derin bir nefes verdi. Olacakları şimdiden kestirebildiğinden kalbi daha hızlı atmaya başlamış, ensesinden kuyruk sokumuna kadar yayılan bir soğukluk hissetmişti. "Bu kasabadaki en yüksek binanın çatısı. Lütfen, bizi bu insanlardan uzak tutun. Kimsenin zarar görmesini istemiyorum."

Liu Qingge onun bu isteğini garip bulsa da bir şey söylemedi ve onu istediği yere götürmek için kılıcının yönünü değiştirdi. "Senin neyin var? İşleri bu kadar zahmetli hale getirmek yerine söyleyebilirdin, seni koruyabilirdik. Ayrıca su hapishanesine nasıl gireceğimizi bildiğimizi ama orayı nasıl yerle bir edebileceğimizi bilmediğimizi düşünmüyorsundur herhalde."

"Öncelikle, ilk defa tek seferde ağzından bu kadar çok kelime çıktığını duyuyorum. İkincisi, su hapishanesini... parçalamaya gerek olmadığına inanıyorum. Nasıl olsa oradan çıktım." Omuz silktiğinde, Savaş Tanrısı gerçekten sinirlendiğini hissetti. Neden kendi canını hiç önemsemiyor- Hissettiği aurayla duraksadı. Karanlık, çirkin ve resmen kokan bir aura. Yüzünü buruşturdu ve Shen'in ellerini hafifçe belinden çekti. "İn, bir şey geliyor."

|Twisted hearts|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin