Bölüm 12

1.6K 172 224
                                    

Sonunda akşam olmuş ve işlerim bitmişti. Sadece otel odasına gidip uyumak istiyordum. Neden bilmiyordum ama bugün fazla yorulmuş gibi hissediyordum.

Lee.bilmek

Çıktığın zaman ara
(16.40)

Cidden arayacağımı düşünüyorsa yanılıyordu. Bok arardım. Of cidden ağzımı bozmak istemiyorum ama tam bi piç ya!

Şirketin olduğu sokaktan durağa doğru ilerlerken Minho'nun arabasını gördüm. Görür görmez arkamda bulunan binanın görünmeyeceğim bir yerine geçtim. Ama sanırım biraz geç kalmıştım çünkü Minho bana doğru geliyordu.

Saçma bi hamle yapıp koşmaya başladım. Bu aptal hareketimle birlikte Minho'nun camı aralayıp bana gülerek seslendigini duydum. "Küçük sincap, arabamdan koşarak kaçabileceğini hiç sanmıyorum. Ne kadar kaçarsan kaç yine bana geleceksin." Bu adamdan artık korkuyordum ama kaçamayacağımı anlayıp koşmayı kestim.

Arkama bakmak bile istemiyordum. Minho yanımda durup arabadan indi. "Gel de seni evimize götüreyim. Tekrardan özür dilerim. Babandan dolayı hassas olduğunu biliyorum. Bak Jisung ben baban gibi değilim, emin ol seni her şeyimden çok seviyorum ve asla sensiz bir hayat düşünmek istemem. O an çok sinirliydim lütfen beni affet bebeğim." Bu sözleri belki başka birini etkilerdi ama Hyunjin'in o halini gördükten sonra olayın beni aşacak derecede ciddi olduğunu ve bu adamın gerçek bir yalancı olabileceğini anlamıştım.

Belki de biraz rol yapmam ve benim onu kandırmam bu işi çözmek için en iyi yol olurdu. Bunu yapmaya gücüm yeter miydi bilmiyorum ama Hyunjin'in iyiliği için hem de kendim için bunu yapmalıyim.

Gülümsedim ve ona cevap verdim "Minho düşündüm de sanırım üstüne fazla geliyorum ben özür dilerim. Hadi bizi evimize götür. Otelden eşyalarımı alalım hem seni çok özledim." Biraz daha inandırıcı olmak için ağlamaya başladım. Minho bir anlık şok olsa da bana sarıldı ve o içimi eriten öpücüğünü başıma kondurdu.

İçimde onu hâlâ sevdiğimi ve özlediğimi hissediyordum. Bu rol içerisinde kendimi fazla kaybetmeden bazı anlarda serbest kalabilirdim. (Kendimi kesin kaptıracaktım.)

Eşyalarımı alıp eve geçtik ve ben odama gitmek istedigimi söyledim. Kısa bi duş alıp yatağıma uzandım ve kapı çaldı. "Müsait misin Jisung?" Sesini tanımıştım. "Gel Hyun." İçeri girdi ve hızlıca yatağıma oturdu. "Neden döndün Jisung? Ben sana git demedim mi, bu adam çok tehlikeli anla beni lütfen. Hâlâ fırsatın varken siktir git şu evden gerizekalı!" Bunları o kadar hiddetle söylemişti ki ortam gerilmişti. Ellerimi omzuna koydum ve onu kendime çekip sarıldım. Kulağına doğru "Hyun sadece bana güven ve sorgulama. Tek bilmen gereken şey onu affetmediğim ve buraya onu sevdiğim için dönmediğim."

Hyunjin bunları duyunca şaşkın ifadesiyle bana baktı ve tam konuşacakken onu susturup odasına gönderdim. Birkaç dakika sonra telefonuma Minho'dan mesaj geldi.

Lee.bilmek

Odama gel bebeğim. Hemen.

Gözlerimi devirip içinde oluşan saçma heyecanla odasına gittim. Kapıyı açtığımda Minho'nun yatakta yattığını gördüm. Üstü boynuna kadar örtmüştü.
"Yanıma gelsene Jisung. Biraz işimiz var." Ne demek istediği hakkında küçük bir fikrim vardı ama yanına ulaşana kadar bu düşüncenin yanlış olması için dua ettim.

Yanına geldiğimde üstündeki ince çarşafın yan tarafını kaldırıp yanına yatmam için yer açtı. O ufak aralık çıplak olduğunu görmem için yeterliydi. Bir an kendimi sorguladım ama sonuçta ben de bir insandım ve böyle bir şeye nasıl karşı koyabilirdim ki? Kendimi durdurmayı düşünmedim bile. Direkt yanına sokuldum. Ben çarşafın altına girdiğimde bana iyice yaklaştı ve o baştan çıkarıcı sıcaklığını hissettim.

Benim de vücudumu sıcak basmaya başlarken kulağıma "Buna hazır mısın Han Jisung?" dedi. Daha bir şey olmamasına rağmen kısık ve inleyen sesimle "Seni durduran ne Lee Minho. Başlasana." dedim.

Kendime şaşırdım da engel olmak istemiyordum. "Hemen!" dedi bu sefer de ve çarşafı tamamen açtı. O mükemmel vücudu ikinci görüşümdü ve ilk defa bu kadar net inceliyordum. O tanrı olabilir miydi?

Onu her şeyiyle daha çok arzuladım. Hyunjinle arasında her ne geçmişse o an beni gram ilgilendirmemeye başlamıştı.

Gözlerimin en son çarptığı yer penisi olmuştu. Onu içimde hissetmek için her şeyini ortaya koyabilirdim. Hafifçe gülümsedi ve dudaklarıma yapıştı. Beni hiç de nazik olmayan hatta dudaklarımı sokecek kadar sert bir şekilde öpüyordu. Ona ne kadar yetişmeye çalışsam da bunu başaramayacağımı anlamıştım bu yüzden kendimi ona bıraktım.

Farkında bile olmadığım dakikalarda üstümdekiler yere düşmüş sadece baksırımla kalmıştım. Dudaklarıyla vücudumun üst kısmındaki işini bitirmiş gibi yavaş yavaş aşağı doğru ilerledi. İyice belirginleşmiş sertliğimin üzerine geldiğinde bir süre bekledi ve gözleri benimkilerle buluştu.

Gözlerini gözlerimden ayırmazken yavaş ve işkence verici bir yumuşaklıka baksırımın üstünden sertliğimi öptü. Bu hareketiyle inledim ve başımı geriye attım. Beni deli ettiğini fark ediyor olması onu daha çok buna itiyordu.

Sonunda baksırımı da başarılı bir şekilde yere atıp doğruldu. Yatakta nefes nefese olacakları bekleyen beni izlemeye başladı. Gülüp başını sağa sola salladı ve artık içimdeydi. O an ilk cinsel deneyimim olduğu için dehşet verici şekilde canım yandı ve haykırdım. Bir eliyle ağzımı kapatıp "Özür dilerim Han Jisung. Canın yandıysa yavaşlayabilirim." Başımı hızlıca sağa sola salladım ve konuşmaya çalıştım ama başaramadım.

Bu gün hayatımın hatasını ve en güzel anlarını yaşamıştım. Onu defarca içimde hissetmek ve ağzımla onu delirtmek iyi hissettirmişti. Lee Minho karşı konulmaz bir gerçeklikti.

Sunset Pain {Minsung}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin