5.BÖLÜM

68 3 1
                                    


Saat sabahın altısıydı ve bu eleman hala kazıyordu. Yorulduğunu anlayabiliyordum. Cesetler için yeterli yer var mı diye baktım. Oldukça derindi ve bulunması zordu.

"Çık yukarı."

Adam hayatından bıkmışçasına tırmanmaya başladı. Havalara bak, sanırsın toprağı baraj için kazdırdık.

"Ölen polisleri taşıyacaksın."

Birden Ayet okumaya başladı. Ne vardı ki bunda?

"Ölü taşımam ben."

"Tabut taşımak zorunda kalacaksın demek ki."

Elimi cebime attım ve telefonumu çıkardım. Hayır bunu yapmazdım ama sadece kandırıyordum onu. Gözünü korkutmaktı istediğim.

"Yapma!"

Hızla cesetlere yaklaştı. Ne dediğimi hatırlıyor musunuz? Korku insana her şeyi yaptırabilir. O cesetleri sırasıyla çukura atarken onu izliyordum. Çok geçmeden üzerini de kapattı. Telefonum çalmaya başladı.

"Efendim Tutku?"

"inanamıyorum abi! Babam beni evlendirmek istiyormuş!" Hızlı hızlı konuşuyordu. Gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

"Ne?!"

"Hem de çocukluk aşkım yamaçla!"

Yamaç köklü bir aile şirketinin hissedarı. Kardeşi ve babasıyla şirketi yönetiyor. Açıkçası işinde de çok iyi. Tutku ise küçüklüğünden beri çocuğa takıntılı.

"İyi, sevindim adına."

"Abi bir ara evine gidelim mi!"

"Gideriz tutku."

Sufi'nin yavaştan kaçmaya çalıştığını gördüm. Silahı çıkartıp ona doğrultum. Karşısında kör var sanıyor herhalde. Dağ gibi adamı nasıl göremeyeceğim yoksa?

"Yaa abilerin en iyisi! Gider miyiz gerçekten!"

"Hm hm gideriz kardeşim."

Başka bir durumla uğraştığımdan Tutkuyu pek dinleyemedim.

"Bir tanecik abim! Neredesin sen! Yanına geleceğim!"

"Gelme şimdi. Gelirim ben eve."

"Tamam o zaman öptüm!"

"bende seni." Telefonu kapattım.

"Bana bak lan! Sen bu zekayla fazla yaşamazsın! Mermiden hızlı koşmayı mı planladın?"

"Hayır."

"Neyse gelgelelim bu olayları başka birine söylersen yapacaklarıma. O kişileri öldürür sonra sana gömdürtürüm."

"Söylemem."

"Adresini biliyoruz sonuçta."

"Benden başkasını karıştırma."

"Ben ne istersem o olu-"

Sufi'nin beni dinlemediğini gördüm. Silahı kafasının hafif yanına nişan alıp sıktım. İrkildi ve geri adım attı. Beklemiyordu bu hareketini ya da kal geldi çocuğa. Beklemeden üzerine yürüdüm.

"Bak sabrımı zorluyorsun."

"Egonun yükseldiği kısımları dinlemeyi sevmiyorum."

Konuştuğumuz araya silahımı koydum. Şu anda silah karaciğerinin üstündeydi. Sıksam ölüm ihtimali yüksekti. Elini silahı tuttuğum elimin üzerine koydu.

"Parmağında oynayacak halim yok. Öldürmeyi kafana koyduysan şuan yap."

Göründüğünden daha cesaretliydi sanırım.

"Hayvanlara zarar vermiyorum."

"En büyük bahanen bu değil mi? Bir hayvan kadar aklın yok."

Sinirle Sufi'nin bacak arasına bir tekme attım. Yere düştü ve kalkmak için çabaladı. Acımadan onu daha sert bir şekilde ittim. Hareket etmeye devam ediyordu. Göbeğine oturdum ve ellerini kilitledim.

"Bırak!"

"Senin en büyük hatan ne biliyor musun? 10 dakika sonrasını düşünmüyorsun. Şuan senin canın, ailenin canı, arkadaşlarının canı hepsi benim iki dudağımın arasında ama gelmiş bana laf sokma peşindesin."

"Beni bırakacak mısın!"

Sufi'nin tuttuğum bileğini çevirdim. Elini kurtarmaya çalışıyordu ama sıkı tutuyordum. Yetmezmiş gibi tutup baş parmağının tırnağını çıkardım. Orman bağırma sesleriyle doluyordu. Birden yüzüme gelen yumruk darbesiyle kaldım. Burnum da bir sızı hissettim. Elimi burnuma götürdüm ve elime baktım, Kanamıştı. Tüm hücrelerimin sinirden kasıldığını hissetmem kanı görmemle bir oldu. Sırıtmamı ve ardından gülmemi engelleyemedim. Hemen ardından silahımı çekip kafasına doğrultum. Geri geri kaçmaya başladı. Şimdi naneyi yedirmedim mi?

"Tüm parmaklarını elimle kopartmamı mı istiyorsun!"
Sesim oldukça yükselmişti.

Bir anda silahıma atladı ve tuttu. Silahı havaya kaldırdı. Boyu benden uzun olduğu için ve de silahı bırakmadığım için parmak uçlarına çıktım. Bir anda alt kısmıma gelen ani acıyla bağırdım. Tam düşerken silahı bırakmadığım için onu da beraber düşürdüm. Bileklerimden tutup beni durdurmaya çalışıyordu. Hiç tereddüt etmeden koluma sakladığım bıçağı onun koluna sapladım. Bir acı dolu bağırma daha çıktı. Onu hızla itip telefonumu aldım. Az öne bunu yapmayacağımı söylemiştim. Yapmayacağım zaten sadece gözü korksun.

"Özür dilerim! Dur!" Sesi yüksekti.

Sinirle ona döndüm ve ayağa
kalktım. Beklemeden yürümeye başladım. Bu iş burada bitecekti Sufi bey ama uzattınız. Kolumu birden sertçe tutan büyük ele döndüm.

"Yapma!" Sinir bozukluğundan sırıtıyordum.

"Nedenmiş!"

"Çünkü-"

"Çünkü ne!"

"Çünkü pişmanım!"

"Siktir git!"

"Hayır! Bir şans daha vermelisin!"
Hınçla kolumu çektim. Bu herif kendini ne sanıyordu?

"Ne istersen yaparım sadece bir şans!" Ne istersem yapar mı?

"Emin misin?" Umarım emin olmaz çünkü hiçte merhametli davranmam. Onaylar şekilde başını sallamıştı.

"Madem eminsin, bu saatten sonra arkanı kolla." Bunu dediğim anda arkasına baktı. Allah'ım şaka mı bu?

"Ensendeyim diyorum!" Bu sefer de elini ensesine attı. Benimle dalga geçiyordu resmen!

Yakasından tutup beklemeden kafa attım. Yere düştü. Benimle dalga geçme olasılığı bile sinirimi hoplatırken arkamı dönüp gittim. Yoksa elimden kaza çıkacaktı.

~~~

İMAM - GAYWhere stories live. Discover now