[7]

58 12 8
                                    

Onunla konuşmaya devam etmeye çalıştım fakat garip davranışlar sergilemeye devam etti. Başını çevirip dudaklarını bileğine bastırdı. Kokumu almaya çalışıyormuş gibi çaresiz bir bağımlıymış gibi bileğimden yukarıya doğru koklamaya devam etti. Sırtımı merdivenlere dayadı ve beni oraya sabitledi. Bir süre sonra başı boynuma kadar geldi. Derin ve boğuk sesiyle kulağıma fısıldadı.

"Shoto..."

Ağzından çıkan her hecenin benim adım olduğundan hatta tek harf bile atlamadan doğru telaffuz ettiğinden emindim.

Adımı fısıldamasıyla donakalmıştım. Ben öylece onun önünde dikilirken aniden ayaklarımın yerden kesildiğini hissettim. Deniz adamının kollarında havada asılı kaldım. Daha sonra güvertede yılan gibi sürünerek biraz da diğer eliyle destek alarak ilerlemeye başladı. Hızla korkuluklara doğru ilerlediğini görünce beni de kendisiyle beraber denizin derinliklerine götüreceğini düşündüm.

"Hayır, yapma!"

Fakat söylediklerime hiç tepki bile vermedi. Tam korkuluğa varmak üzereyken bir silah sesi duyuldu. Mermi deniz adamının yanındaki bir korkuluğa çarparak kıvılcım yarattı. Sonra mürettebatın gittikçe yaklaşan sesleri duyuldu. Beni kollarından bırakmıştı fakat kuyruğunu sıkıca bacağıma sarmıştı. Sesin geldiği yöne doğru döndü. Gözleri birdenbire soğuk ve tehditkar bir hal aldı. Ben de sesin geldiği yöne bakar bakmaz Shu'yu ve elinde silah tutan birkaç kişiyi gördüm. Silahlar deniz adamının kafasını nişan almıştı. Muhtemelen onu öldürecekler!

Fakat Shu'nun nasıl böyle bir şeye izin verdiğini anlayamıyordum. O sırada mürettebattan bazılarının hırpalandığını ve Shu'nun göğsündeki pençe izini fark ettim. Bu vahşi yaratık beni bulmadan önce onlarla karşılaşmış olmalıydı. Bu da silahları ve neden bu kadar öfkeli olduklarını açıklıyordu.

Durum çok kötüydü. Deniz adamının ölmesindense denize atlamasına izin verip bu çalışma fırsatını kaçırmayı tercih ederim.

"Hey, hey sakin olun! Deniz adamının denize atlamasına izin verin korkutmak için denize doğru ateş edin."

Shu cevap vermedi ve yanındakilerle temkinli bir şekilde yaklaşmaya başladı.
Deniz adamında ise hiç korku belirtisi yoktu. Aksine bakışları gittikçe daha da korkutucu bir hal alıyordu. Kuyruğundan destek alarak vücudunu dikleştirdi ve kışkırtılan bir vahşi hayvan gibi pençelerini saldırıya hazır bir şekilde konumlandırdı.

Kesinlikle birazdan yaşanacak kapışmayı engellemeliydim. Kimsenin yaralanmasına izin veremem.

Aklımdaki bu düşüncelerle beraber beni sıkıca tutan kuyruktan kurtuldum ve kollarımı açarak ateş etmelerini engellemeye çalıştım.

"Ateş etmeyin. O sadece denize gitmek istiyor, kamaranıza geri dönün!" diye bağırdım.

Kimse geri adım atmıyordu. Neden kimse beni dinlemiyordu. Silahlarını kesinlikle geri çekmeyeceklerdi. Bu yüzden olacakları engellemek ve deniz adamını kurtarmak için hızlı düşünüp hareket etmem gerekiyordu.

"Hayır, bir biyolog olarak onu vurmanıza asla izin vermem."

Sözlerimi bitirir bitirmez arkamı döndüm, deniz adamının beline sarılıp onu devirerek hedef noktasından uzaklaştırmaya çalıştım. Ona sımsıkı tutunuyordum fakat yine de sendelemeden hareket etmek imkansızdı. Fırtınadan dolayı çok fena sallanıyorduk. Onu denize doğru götürmeye çalışırken birden kollarını yeniden benim belime sardı ve beni de denize doğru götürmeye çalıştı. Tam kabullenip gözlerimi ve burnumu kapatmışken bacağıma bıçak saplanır gibi bir ağrı hissettim anında acı yerini ısıya bıraktı. Korkunç bir kramp geçiriyormuş gibi hissettiriyordu ve bağırmama engel olamadım. Ben yere düşer düşmez iki tane kurşun sesi yankılandı. Birisi deniz adamının kuyruğuna diğeri de omzuna isabet etmişti. Ben ayağa kalkmak için uğraşırken onun omzundan fışkıran kanları görünce panik oldum. Kanı o kadar koyuydu ki neredeyse siyah renkteydi. Ne kadar acı çektiği belli olsa da hala elimi bırakmıyordu, titreyerek acıya direnmeye çalışıyordu. O da yere yığılınca elim serbest kaldı.

Ne kadar ugraşsamda ayağa kalkamadım fakat dizlerimin üzerinde ilerleyerek onun yere düşen bedenin önünde durdum ve önümde kıvranarak acı çekmesini seyrettim. Onun koyu kanıyla benim kırmızı kanım birbirine karışmıştı.

Bir tür ne kadar güçlü olursa olsun insanoğlunun yarattığı silahlarla boy ölçüşemezdi. İnsanlar ne kadar güçlüyse o kadar gülünç, o kadar cahil ve o kadar acımasızlar.

Dişlerimi sıktım ve daha fazla ateş etmesinler diye vücudumla onu savunmaya çalıştım. Deniz adamı koyu kırmızı kan gölünün içinde yatıyordu ve hafifçe seğiren kuyruğu bana çarpıyordu. Zayıf yarı açık kehribar rengi gözleri, simsiyah saçları arasından derin derin bana bakıyordu. Bu bakış tuhaf ve farklıydı. Ne korku ne endişe ne de öfke vardı bakışlarında. Sanki bu anı ve yüzümün her santimini hafızasına kazımak istiyormuş gibiydi. Sonra yavaşça gözlerini kapadı.

Aniden sinirlerime bir şey saplanmış gibi hissettim ve gözlerim karardı.

"Anestezi mermisi. Üzgünüm Shoto eğer bunu yapmasaydık seni de kendisiyle beraber denizin derinliklerine götürecekti. "

Bilincim kaybolmadan önce Shu'nun sesini duydum ve sonra iki kolumdan da tutulup yerden kaldırıldım. Ardından derin bir uykuya daldım.





 Ardından derin bir uykuya daldım

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jun 26, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Merman ᵛᵒˣᵗᵒWhere stories live. Discover now