twenty two

108 11 6
                                    

"Taehyung beni evden attı"

Yoongiyi ikinci bir şok kaplarken sesi istemsizce yüksek çıktığı için birkaç kişi dönüp kendilerine bakmıştı.

"Niye böyle bir şey yaptı?"

İnmeleri gereken kata geldikleri için Yoonginin sorusu havada kalmıştı ve odaya geçene kadar herhangi bir cevap da alamamıştı.

Birkaç gün içinde iyice darmadağın hale gelen oda, etrafına karanlık bir aura yayıyordu.

"Bu odanın hali ne?" Derken Jungkook içerideki bunalmış havayı bozmak için pencereye yönelmişti.

"Öyle işte. Sen soruma cevap ver."

Yoongi kendisini beyaz örtülerin birbirine girdiği yatağına atarken, Jungkook da yatağın hemen yanındaki tekli koltuğa yayılmış, komodin tarzı çekmeceliğin üstündeki çikolatadan ağzına atmaya başlamıştı.

"Ben Jiminle ev arkadaşıydım sonra Taehyungla tanışınca onu da aldık yanımıza. Ama Taehyungun babasından kalma minik bir dairesi de vardı."

Konuşmasına devam ederken bir yandan da ayağındaki kalın tabanlı botlarını çıkarıp kenara koymuş ve sünger Bob çoraplı ayaklarını da yatağa doğru uzatmıştı.

"Geçen gün işte.. Jimin'in eşyalarını koliliyorduk ve artık burada kalmak istemediğini, canının çok yandığını söyledi."

Yoongi, kendi ayaklarıyla, Jungkookunkileri iteklerken, çatık kaşlarıyla etrafa mutluluk saçıyordu.
"İyi de seni evden atmamış?"

Jungkook, iki ayağıyla Yoongi'nin tek ayağını sıkıştırırken, muzipce gülümseyerek kahkaha atmamak için dudaklarını dişlemeye başlamıştı.

"Teknik olarak evet. Ama 3+1 evin kirasını tek başıma nasıl ödeyeyim? Ben de eşyalarımı toplamaya başladım. Hatta büyük mobilyalar için depo bile kiraladım. Şimdi tek sorunumuz bir ev"

İkisi de bir süre sessiz kalıp, birbirlerinin ayaklarıyla oynamış ve Jungkook günlerin yorgunluğunu şuan attığını düşünmüştü.

"Senin için Namjoon ve Jin hyung'a sorarım. Ama o sürede benim evimde kalabilirsin. Tabii muhtemelen bok götürüyordur ama"

Jungkook, ilk başta utanıp çekinsede en sonunda teklif ona cazip gelmiş ve kabul etmişti. O gün Yoonginin ziyaretinden eve dönerken, yoongi ona anahtarı vermiş ve ertesi güne Jungkook taşınmıştı.

Yoonginin evi küçük ama oldukça güzel dekore edilmiş bir evdi. Üniversiteye yürüme mesafesinde ve hemen alt katında bir marketi vardı. Jungkook, eve adım attığı anda o bunaltıcı havadan haftalardır cam, kapı açılmadığını anlamıştı.

Evin içerisini dolaşıp ne var ne yok diye bakınırken aklına Yoonginin "çekmecelerimi karıştırırsan seni öldürürüm" demesi gelmiş ve kendi kendine kahkaha atarak oğlanın odasına girmişti.

Bej ve siyah tonlarında olan odada; masa, çift kişilik yatak, minik bir dolap ve dolabın üstüne kaldırılmış gitar dışında göze çarpan hiçbir şey yoktu. Jungkook biraz etrafa göz gezdirdikten sonra kıkırdayarak masadaki çekmecelere yönelmişti.

"Bakalım bakalım, Yoongi beyle dalga geçilecek neler çıkacak... Şu tipe bak!" Eline aldığı minik albümün ilk sayfalarında Yoonginin küçüklük fotoğrafları ve ailesi vardı. Sayfalar ilerledikçe fotoğraflar azalırken geriye sadece üniversite ve liseden arkadaşlarıyla olan fotoğraflar kalmıştı.

"Şu klozete düştüğü fotoğrafı kameraya çekelim lazım olur"

Albümü tamamen incelemeyip bir kenara bıraktıktan sonra üst çekmece ve orta çekmecede defter kalem dışında bir şey bulamayıp eşyaları geri çekmeceye dolduruyordu ki, albümü elinden düşürüp içerisinden birkaç şey düşürmüştü.

Eline aldığı fotoğraflardan birinde mezuniyet törenindeydi Yoongi, elinde kepini fırlatmak için bekliyordu. Diğerinde ise yoongi daha ilkokul yaşlarındaydı ve anne babasıyla kahkaha atarak Kameraya bakıyorlardı. Fotoğrafları rastgele albümün içine sıkıştırdıktan sonra eline yerdeki zarfı almıştı.

Üstünde hiçbir yazı, pul yoktu. Tertemiz, bembeyaz bir zarftı fakat ağırdı. Jungkook, meraktan elini hemen içine soksa da, bir anda duraksadı, sanki etrafta kendini izleyen biri varmış gibi utandı. Birkaç dakika kendiyle çelişmenin ardından içindeki açması gerektiğini söyleyen hisse karşı gelmeyip zarfın içindekileri yere döktü.

Gümüş renkte, kolye takılmış bir anahtar ve zarfa göre katlanmış a4 kağıdı. Genç oğlan, içindeki o endişeli, korku dolu hissi bastıramıyordu ve kalbinin hızlanması ile elleri de ufaktan titremeye başlamıştı.

Mektup, Yoongi'nin kendini tanıtmasıyla başlıyordu. Adı soyadı, yaşı, okulu, ailesi ve bu mektubun tamamen kendi rızasıyla olduğu. Bu bir mektup değil, vasiyetti.

Jungkook olduğu yere öylece çöküp titremeye devam ederken, içi yana yana okumaya devam ediyordu. Vasiyetin devamında hastalığından bahsetmiyordu ama bu hastalığın kendini alacağını bildiğini söylüyordu. Ailesiyle kavuşacağı için mutlu olduğunu ve eğer ağlayan biri olursa ona musallat olacağını yazmıştı.

"Bu ev bana ailemden kalan tek miras. Ben gittikten sonra burada yaşamanızı falan istemeyeceğim, kimseye böyle bir yük bindiremem. Evi öylece, olduğu gibi bırakın ve sadece yılda bir kere de olsa havalandırmaya gelin."

Gözünden akan yaşın yüzünü kaşındırmasıyla, küfür ederek yüzünü elinin tersiyle silmiş ve okumaya devam etmişti.

"Tören falan istediğimi sanmıyorum. O işler ve ne yapacağınız tamamen size kalmış. Banka hesabımdaki 50000 wonla hayvanlara mama falan alıp dağıtın."

Devamında pişman olduğu çok şey olduğunu ama bu pişmanlıklarla bu zamana kadar mutlu yaşayabildiğini anlatıyordu. Mektubun sonlarına doğru Jin'e, Hoseok ve Namjoon'a kişisel mektup bıraktığını ve onların yerini söylüyordu.

"Bu hayatı oldukça sakin yaşamak zorunda kaldım, bir dahakine daha deli dolu bir insan olup yarını düşünmekten korkmamak istiyorum."

🫶🏻

Çok uzun oldu galiba ama azıcık uzun uzun olacak son bölümler yetiştirebilmek için.

Bu arada Jungkook Yoongi'nin hastalığını ve ölme olasılığı olduğunu bilmiyor. Yani öyle yazdım diye hatırlıyorum yanlışsa düzeltin beni lütfen..

Umarım beğenirsiniz, sonlara doğru batırmak istemiyorum çünkü 🥲

Kendinize çok çok iyi bakın🩵

Five Days |𝐘𝐎𝐎𝐍𝐊𝐎𝐎𝐊|Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang