5. Unutmak İçin Bir Kahve?

25 10 7
                                    

Medya: Su

Yasin'in ölüm haberini aldığımızda büroya geçmek için evin önüne bir taksi çağırmış, Ada'yı evine göndermiştim. Daha fazlası onu kötü etkilerdi. O taksiye binip gittiğinde ben de motoruma binerek olanları düşünmemeye çalışarak karakola sürdüm.

Geldiğimde içerisi sakindi, herkes işini yapıyordu. Gözüm kenarda sessiz ama hararetli bir şekilde konuşan Su ve Doğu'ya kaymıştı. Su kaşları çatık bir şekilde sanki azarlıyordu onu, Doğu da durumu yumuşatmaya çalışıyordu.

Onları kendi hallerine bırakmaya karar verip odama doğru adımladım. İçeri girmek üzere olduğum sırada kapının önündeki sandalyelerde onu görmüştüm. Beni bekliyor olmalıydı. Dün olduğu gibi dalgın gözüküyordu, bakışları yerdeydi. Derin bir nefes alıp odanın kapısını açtım, böylece bana baktı.

"Böyle geçin lütfen." Başıyla bana teşekkür edercesine bir hareket yaptı ve odaya girdi. Ben de peşinden girip kapıyı kapattım. Oturmasını işaret ettikten sonra ben de masa başına geçtim. "Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" Normalde olsa geçmiş olsun der geçerdim muhtemelen, ama onun da en az benim kadar etkilendiğini hissedebiliyordum.

"Pişman." Pişmanlık, başka ne olabilirdi ki? Yasin ölmeden önce o da benim gibi çocuğu azarlamıştı. Belki de biz kovalamasak o kadar hızlı koşmayacaktı. "Ne düşündüğünüzü az çok tahmin edebiliyorum Özer Bey, inanın ben de aynı düşüncelerle boğuşuyorum. Ama ke-"

"Kendimizi suçlamamız saçma, değil mi? Bunun böyle işlemediğini siz de biliyorsunuz komiserim. Suçluluk duygusu ve vicdan azabı senin gerçekten bir payın olup olmadığına bakmıyor." Haklıydı. Baktığında biz gerçekten suçlu muyduk, hayır. Ama bu kendimize yüklenmemizin önüne geçmiyordu. "Eğer ailesine haber vereceğimi söylemeseydim, benden kaçmaya çalışmayacaktı." Masadaki çekmeceden bir A4 kağıdı çıkartıp önüne koyarken konuştum. Bakışlarının beni bulduğunu hissetmiştim. Dün kullandığı kalemi yeniden ona verirken bir süre daha bende oyalandı gözleri. Sonra kağıda dönüp ifadesini yeniden yazmaya başladı.

Aslında yeniden ifadesini almama gerek yoktu. Sadece yükümü benim gibi hisseden birisiyle paylaşmak istemiştim.

"Eğer yeterince hızlı koşsaydım, onu tutabilirdim." Kağıdın üzerinde kalem oynatan parmaklarının titrediğini görmüştüm. Ellerine odaklandım ister istemez. Sanki düne göre bir şey farklıydı.

Daha çok kesik vardı.

Bu durumu sorgulamak benim haddime değildi, yine de onu rahatlatmak gelmişti içimden. "Sizin suçunuz değildi."

"Sizin de suçunuz değildi, komiserim." Cümlemin hemen ardına konuştuğunda gözlerimi elinde çekerek yüzüne bakmıştım. Eline baktığımı fark etmiş olacaktı ki açısını döndürdü. "Bizim suçumuz değildi, Semih'in suçu değildi. Aslında tam olarak Yasin'in de suçu değildi."

Derin bir nefes alma ihtiyacı hissetmiştim. Olanlar gözümün önünde canlanıp canlanıp duruyordu. Parmaklarımın benden bağımsız titremeye başlamasıyla masamın üzerindeki telefonu tuttum, bir numara tuşladıktan sonra ona baktım. "Bir şey içer misiniz?"

"Hayır, teşekkür ederim." Başımı sallayarak onu onayladıktan sonra telefonun öbür ucundan gelen sesle büronun çaycısı olan Mehtap abladan bana soğuk bir su getirmesini rica ettim. Telefonu kapatıp yeniden Özer'e baktığımda ifadesini yarılamış gibiydi.

Çok geçmeden su geldiğinde teşekkür ettim benden yaşça büyük kadına, titreyen parmaklarımla bardağı kavrayıp suyu zorla içtim. O sırada ifadesini yazmakla meşgul olan esmer adamdan bir mırıltı işittim. Gülmüştü. "Koskoca Cinayet Büro Amirisiniz, kendinizi bu kadar kolay salmayın." Bir tarafım bu sözlerine gülmek isterken diğer tarafım da bardağı kafasında parçalamak istediği için tepki vermeden öylece ona bakmıştım. Sessizliğim onu rahatsız etmiş olacaktı ki başını kağıttan kaldırdı. "Sadece sizi biraz rahatlatmak istedim, kendinize yüklenmenizin önüne geçemem ama bir süreliğine de olsa bunları unutturabilirim."

KAÇANI KOVALAWhere stories live. Discover now