Yirmi beş dakika kadar bir yol gittikten sonra sıkıntı bütün ruhumu henüz ele geçirmişken Özer'in attığı konuma varmıştım. Şık bir kafeydi, sarı ışıklandırması hoşuma gitmişti. Motoru dışarıda uygun bir yere park ettikten sonra indim ve saçlarımı dağılan kasktan dolayı hafiften dağılmış kızıl saçlarımı elimle düzelttim. Kaskı motorun üzerine bırakıp derince bir nefes çektim içime. Sadece bir fincan kahve içecektik.Cebimden çıkarttığım telefonumdan saati kontrol ettiğimde tam da gelmem gereken dakikadaydım. Daha fazla oyalanmadan kafeye doğru adımladım. İçeri girdiğimde beni siyah bir ortam karşılamıştı ve burası dışarıdan da güzel gözüküyordu. Koyu renklere bürünmüş kafenin için sarı, parlak ışıklarla aydınlatılmıştı.
Gözlerimi kısaca etrafta dolaştırıp Özer burada mı diye bakındım. Ne büyük kabalık, beni davet eden oydu, benden önce onun gelmesi gerekirdi. Öfkeyle soluyup bir masaya doğru hareketlendiğim sırada arkamda bir ses duyduğum için durakladım.
"Esila Hanım?" Tek bir hareketle arkama döndüğümde kırmızı, siyah ve beyaz renkleri çok güzel taşıyan bir garsonla karşılaşmıştım. Adımı nereden biliyordu ki? "Özer Bey sizi bekliyor, kendisi kalabalığı fazla sevmediği için ikinize özel bir alan ayırttı." Bak sen şu Özer Yakutan'a, bu tür şeyler yaptırabilecek kadar uzundu kolları demek. Gerçi, para işin içine girdi mi her şey mümkündü. Yani Özer ya bunu yapabilecek birini tanıyordu, ya da çok zengindi. Bu garson çocuk onu iyi tanıyormuş gibi konuştuğu için ilk seçenek daha baskın kalıyordu.
Başımı nazikçe sallayarak önümden yürüyen garsonu takip ettim. Gerçekten de kalabalıktan uzaklaşmış, bir kapıdan kafenin arka bahçesine çıkmıştık. Hızlıca bahçeye bir göz attığımda herhangi bir kapı görememiştim, buraya sadece kafenin içinden girilebiliyordu. Ve burası içeriden de güzeldi. Sahte veya gerçek olup olmadıklarını çözemediğim bitkiler vardı etrafta, yemyeşil bir ortamda tıpkı içeride olduğu gibi sarı aydınlatmalar ve siyah eşyalar vardı.
Bahçenin ortasında tek bir masa vardı, onda da bedenini bana çevirmiş, gülümseyen Özer oturuyordu. "Bu kadarı da fazla." diye düşünmeden edemeyerek masaya doğru ilerledim. Ben yaklaşırken o da ayağa kalktı. Elini uzattı ben masaya vardığımda, hafifçe sıktıktan sonra arkama geçip sandalyemi çekti. "Hoş geldiniz komiserim."
Ona tebessüm ettim ve sandalyeye oturdum, yeniden karşıma geçmesini bekledim. "Hoş buldum." Girdiğimde yeterince bakma fırsatı bulamadığım için daha detaylı olacak şekilde bahçede dolaştırdım gözlerimi. "Sizce de bir fincan kahve içmek için fazla özenli olmamış mı bu?"
Bana bakarken başını iki yana salladı, dudaklarında yine çok yakışan bir gülümseme yer edindi. "Bir fincan kahve de olsa, bir akşam yemeği de kalabalıktan hoşlanmam. Biz bize olmamız bana yetiyor, fazlasına gerek yok."
Garson çocuğun dediği çıkmıştı. Böyle bir davranışta bulunması beni bir tık şaşırtsa da prensipleri olan ve onlara uyan birisi gibiydi. Bu da kesinlikle benim için bir green flagdi.
Onayladığımı belli edecek bir tebessüm sundum ona, konuşacak bir şeyler düşünürken yanımda biten garsonu fark etmemiştim. Beni bahçeye çıkartan nazik genç çocuğun yerini kısa boylu, sevimli bir kız almıştı. Çok büyükdurmuyordu, en fazla yirmi yaşındaydı ve bize oldukça samimi bir gülümsemeyle bakıyordu. "Hazırsanız servisi açabilirim efendim."
Kafam karışmıştı, daha sipariş vermemiştik ki? Göz ucuyla Özer'e bakıp yeniden garson kıza döndüm, konuşmak için dudaklarımı araladım. "Biz henüz sipa-"
"Getirebilirsin, İnci." Sözümü kestikten sonra mükemmel bir rahatlıkla arkasına yaslanan adama çevirdim başımı, benim adıma sipariş vermiş gibi görünüyordu. Bakışlarımı yakaladıktan sonra rahat bir gülüş takınıp elini bana doğru, sus dercesine uzattı. "Siz sormadan ben yanıtlayayım, saat geç oldu, sizi buraya kadar getirtip bir kahve içtikten sonra geri göndermek istemezdim. Ben de bizim için bir servis listesi oluşturdum. Umarım bir sakıncası yoktur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇANI KOVALA
Teen FictionKarmanın gerçekliği inanca bağlıdır. Yaptığımız her şeyin bir geri dönüşü olduğu söylenir. Peki gerçekten davranışlarımızın sonuçlarını düşünmezsek başımıza en fazla ne gelebilir? Kendimizinkiyle beraber kaç tane daha hayatı mahvedebiliriz? Sıradan...