2 | zehir

49 22 158
                                    

Steve ile birbirimize biraz baktıktan sonra koşmaya başladım. O sırada Olivia kapıdan içeriye giriyordu. "Kale şu an güvenli-" ona çarptığımda lafı yarıda kaldı. Kraliçe zehirlendiyse bir an önce panzehir içmeliydi. Yoksa hiç iyi olmayabilirdi.

Lucy ve Ji-Hun koşarak bana yetişmeye çalışıyorlardı. Görevliler etraftaki cesetleri toparlamaya çalışırken aralarından sıyrılarak geçtim. Kaleden çıkarak kraliçenin olduğu yere gittiğimde kraliçenin Alphyn'i çoktan yendiğini gördüm. Bucky de yanındaydı. Kraliçe gücünün neredeyse tamamını kullandığından epey yorgun düşmüştü.

Gururla onu izlerken bana döndü. Gülümsedim ve kısa saçlarının rüzgarda hareket edişini izledim. Bakışlarından yorgunluk akıyordu. O da yavaşça bana gülümsedi. İşte o an ne olduysa oldu ve bir anda dizlerinin üzerine düştü. Korku ve panik içerisinde yanına koştum. O sırada Ji-Hun ve Lucy çoktan gelmişlerdi. Bucky zaman kaybetmeden kraliçe Alexa'yı kucakladı. Hızla hastane kanadına ilerledi. Ben yerde öylece kalakalmıştım. Arkalarından bakıyordum.

Kraliçemizi kaybedemezdik. En azından ben kaybedemezdim. Alexa ile her ne kadar sadece resmi bir ilişkimiz var gibi görünse de biz birlikte büyümüştük. Onu kaybetmem çocukluğumu kaybetmem demekti. Gözlerimin dolduğunu farkettim. Bu düşünceleri zihnimden kazımaya çalıştım. Böyle bir şey olmayacaktı.

Halk zaten hali hazırda sokaklarda olduğundan sarayın bahçesini de rahatça görüyordu. Halkın bu görüntüleri görmesi demek umutsuzluğa kapılması demekti.

Bucky'nin kucağındaki Alexa'nın kolunun kendiliğinden düşmesini izledim. Ji-Hun eğilerek beni kendime getirmeye çalıştı. Başarılı da oldu.

Ayağa kalktığımda gözümden bir damla yaş düştü. Kimse görmeden sildim ve koşmaya başladım.

Zamanında kraliçe Alexa bir kez daha zehirlenmişti.
Bucky o zaman düşmanın ta kendisiydi ve gerçekten çok acımasız bir şekilde savaşıyordu. Gücünü kullanarak kraliçeyi zehirlemişti. O zaman da Elfler Diyarından şifacı getirtmek zorunda kalmıştık.
Steve, Elfler Diyarından geldikten hemen sonra işe koyulmuştu. Kraliçe Alexa bir haftada ancak iyileşebilmişti.

İçimdeki Bucky'i parçalama isteğini bir kenara bırakmak için epey bir savaş verdim. Hastane kanadının kapısından içeriye girdikten sonra gözüm direkt kapının karşısında kalan tüllerle etrafı kapatılmış yatağa kaydı. Steve, Bucky ve Olivia ile konuşuyordu.

Steve beni gördükten sonra Bucky'i kenara çekip bana doğru geldi. Omuzlarımdan tutup beni sakinleştirmeye çalıştığında gözüm hala Bucky'deydi. En sonunda pes edip Steve'in gözlerine baktım.

Yatıştırıcı bir sesle "Sakinleşmelisin." dediğinde kaşlarım istemsizce çatıldı. "Kraliçe de şu an sakin olmanı ve iyice düşünmeni isterdi." dediğinde kaşlarım eski haline döndü. Steve haklıydı. Alexa sakin olmamı isterdi.

Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdıktan sonra "Tamam." diyerek kabullendim. Steve anlayışla başını salladı. Daha sonra kenara çekilip geçmem için yol verdi. Yatağın başına ulaştığımda Alexa'yı inceledim. Yüzü solgunlaşmıştı, göz altlarındaki morluklar biraz daha belirgin hale gelmişti. Olivia destek olurcasına elini omzuma koyarak "O çok güçlü. Bunu da atlatacaktır." dedi. Ona dönerek umutla gülümsedim. "Bundan herhangi bir şüphem yok."

Bucky'e döndüğümde dikkatle Alexa'yı izlediğini gördüm. Geçmişte yaptıkları için onu suçlayamazdım ama bazen içimdeki sinire de hakim olamıyordum. Steve açıklama yapmaya başladığında herkes dikkatini ona verdi. "Zehirin dozu hafif. Ben ona iyice dinlenebilmesi için bir serum verdim. Daha sonrasında bunu kolay atlatacağına inanıyorum." dediğinde hepimiz biraz olsa rahatlamıştık. "Ben de hemen iyileştirmek için elimden geleni yapacağım. Yarına uyanmış olacağını düşünüyorum." diye ekledi.

𝐛𝐨𝐫𝐧 𝐭𝐨 𝐝𝐢𝐞 | türkçeМесто, где живут истории. Откройте их для себя