6 " younghoon ve juyeon, küçük kapışma "

142 14 37
                                    

-

[ aynı günün devamı. ]

beden dersindeydik. -öğle molasına girmeden bir önceki ders- herkes bir şeylerle uğraşıyordu.

eric, hyunjin, sunwoo, chanhee, minho. hepsi birlikte futbol oynuyordu. beni de çağırmışlardı ancak ben oynamayı pek becerebilen birisi değildim. bu yüzden onları reddettim. ben de okulumuzun spor salonuna gittim. ışıkları kapalıydı ve oldukça boğuk görünüyordu. bugün antrenman ya da benzeri bir aktivite yoktu sanırsam, çünkü bomboştu. ben de bu fırsatı değerlendirmek istiyordum sanırım. spor salonunun her noktasını tek tek incelemeye koyuldum.

sporla ilgilenen birisi olmadığım için buraya daha önce beden derslerimiz dışında hiç gelmemiştim.

genişti, güzeldi ama yapacak hiçbir şey bulamıyordum. tribüne çıktım. tahtadan olan basamaklar, her adımımda gıcırdıyordu. bu ses biraz rahatsız ediciydi ama en üst sıraya çıktığımda ses kesildi. boş olan spor salonunda gözlerimi gezdirdim. işte aradığım sessizlik, dedim içimden.

tribünün en sol köşesine geçtim ve oturdum, güzeldi. spor salonunun camlarından gözüme çarpan güneş ışıkları bu güzel ortamı birazcık bozduğu için gözlerimi hafif kısarak yana kaydım ve ışıklardan kaçtım. evet, şimdi daha iyiydi.

sanırım arada burası boşken gelebilirdim. kafa dağıtmak için iyi bir yer olabilirdi.

dedim ve adım sesleri duydum. sanırım hiçbir zaman kafa dağıtamayacak, yalnız kalamayacaktım.

birisi top sektirerek basketbol potasına doğru ilerliyordu. yansıyan ışıktan yüzünü görmesem de boyu uzundu ve vücudu normal bir lisesi basketbolcuyla aynı gibiydi. onun dışında saçları kumral gibi duruyordu. büyük ihtimalle kahverengiydi ve o da ışıktan dolayıydı.

sahanın ortasına gelince durdu ve oradan topu attı. ve sayı, top girmişti.

şimdilik gördüğüm kadarıyla iyi bir basketçi gibi duruyordu. sahanın ortasından, özenmeden attığı bir basket topunun girmesi bu teşhisi koymama yetmişti.

ses etmeden devam etmesini izledim ve etti de.

zaman algımı yitirdiğim için ne kadar olduğunu bilmiyordum ama bana uzunca gelen bir süre boyunca çalıştı. sürekli atışlar yaptı ve çoğunu kaçırsa bile devam etti. içeri juyeon girene ve ona seslenene kadar.

"hey, younghoon."

elindeki topu son kez potaya yollayan, adının younghoon olduğunu öğrendiğim çocuk juyeon'a döndü. ciddi duruyordu.

"şaşırtmıyorsun beni." diyen juyeon gülüyordu, onun aksine.

aralarında bir sorun mu vardı?

"ne demeliyim, teşekkürler?"

"bir şey demene gerek yoktu."

ve younghoon sonrasında gerçekten hiçbir şey söylemeden elindeki topu sektirmeye geri döndü. juyeon'u takmadan oynamaya devam ediyordu. evet daha çok meraklanmıştım.

younghoon "en azından birlikte oynayalım, ne dersin?" diye soran juyoen'a baktı. ardından elindeki topu ona fırlattı. bu teklifini kabul ettiği anlamına geliyordu, birazdan çekip gitmezse.

more than words ; bbangmil. Donde viven las historias. Descúbrelo ahora