𝟎,𝟒 𝐮𝐤𝐚𝐥𝐚

60 13 14
                                    

༄ 10 Mayıs, Çarşamba

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


༄ 10 Mayıs, Çarşamba

Bir süredir bir şeyleri düşleyemiyor olmak, ruhumdaki delikleri daha da büyütüyordu. Elime aldığım iğne ile kendimce dikmeye çalıştığım da ise delikleri daha da büyütüyordum. Bir noktada ruhumda oluşan o delikleri kabullenip daha büyüklerinin açılmaması için Tanrı'ya dualarımı sunuyordum.

Akşamüstü biten mesaim sonrası lokantanın kapısından çıkarak kaldırımda yürümeye başladım. Göğün kızıla boyanmasıyla serinleyen hava ruhumun biraz olsun nefes almasını sağlamıştı. Baharın ortalarında olmamızdan kaynaklı havada uçuşan polenler burnumun kaşınmasına sebep olarak bir kaç kez hapşırmamı sağlamıştı. Cebimde olan telefonu elime alarak hatırlayamadığım tarihe baktım. 10 Mayıs, çarşamba günüydü.

O günden beri bir yandan iş aramaya devam ediyor bir yandan da onun çalıştığı yerde çalışma ihtimalimi bir köşede tutmuştum. Aslında en son ihtimaldi, ne kadar çalışmak için iş arıyor olsam da o kafede çalışmak için hevesli değildim. Onunla aynı ortamda bulunmamın bir şekilde beni huzursuz edeceğini düşünmüştüm. Ama şu an bu düşüncelerime zıt bir şekilde adımlarımı o caddeye doğru yönlendiriyordum. Bir işe ihtiyacım vardı ve önüme gelen fırsatı elimin tersiyle itmek istemiyordum daha doğrusu böyle bir lüksüm yoktu.

Caddede yürümemin üstünden yaklaşık yarım saat geçmişken 2 kez karşılaştığım parkın önüne gelmiştim. Adımlarımı bu sefer arka kapının açıldığı parka değil de, giriş kapısının olduğu kaldırıma yönlendirdim. Caddenin sonunda köşede kalan bu kafe oldukça klasik bir mekana benziyordu. Daha öncesinden de önünden geçmiştim ve hiçbir zaman tıklım tıklım dolu olduğunu görmemiştim. Giriş kapısının önüne ulaştığımda kapıyı sağ elimle iterek içeri girdim. Kapının üstündeki zilden gelen ses ile tezgahın arkasında duran 20 li yaşlarının ortasında bir adam arkasını dönerek konuştu. "Hoşgeldiniz!" Yüzüne yerleştirdiği tebessümün ardından tezgahın arkasından yanıma doğru ilerleyip durdu. Ben de bu esnada bakışlarımı, yakasında olan kartlığa çevirdim. Adının Park Seonghwa olduğunu öğrendiğim adam ilerlemem için eliyle masalardan biri gösterdi.

Ellerimi havaya kaldırarak yüzüme yerleştirmeye çalıştığım zoraki tebessüm ile konuşmaya başladım. "Ah, teşekkür ederim. Müşteri olarak gelmedim. Sunghoon burada çalışabileceğimi söyledi, iş için geldim." Bir kaç saniye gözlerini kısmasının ardından devam etti. "Üzgünüm fakat bir personele ihtiyacımız yok." Biraz gerileme sebep olan bu durum karşısında ne diyeceğimi bilemiyordum. Böyle bir durum yoksa neden buraya gelmemi söylemişti, bunu hiç anlamamıştım. "Pekala, size kolay gelsin." Başımla verdiğim selamın ardından arkamı dönüp kapıya ilerlediğim sırada açılan kapı ile olduğum yerde duraksadım.

Açtığı kapının hemen ardında benimle buluşan gözleri onun da duraksamasını sağladı. "Sonunda gelmişsin." Anlamlandıramayarak yüzüne baktığım sırada konuşmam gerektiğini farkettim. "Geldim fakat personel ihtiyacınız yokmuş, o yüzden geri dönüyordum." Yeniden ilerlediğim sırada beni omuzlarımdan tutarak az önce konuştuğum adama doğru çevirdi ve konuştu. "Yeni personelimiz, Heajung. Bu da abim, Seonghwa. Kafenin işletmesi onda." Solumda duran ve hala omuzlarımdan tutmaya devam eden Sunghoon'a dönerek konuştum. "Memnun oldum." Bir elini omuzumdan iterek diğer elini de çekmesini sağladım. "Fakat senin söylediğin gibi personel ihtiyacınız yokmuş." Kafasını olumsuz anlamda iki yana sallayarak konuştu. "Artık var."

theatre, park sunghoon [ara verildi]Where stories live. Discover now