5.[Gözyaşı]

102 10 4
                                    

Son arzun nedir diye gelip de bana sorsalar, gözlerime bakıp ta herşeyi anlasalar..

.....

Hızlıca 506. Odaya koşarken nefes nefeseydi. Kapıyı çalmadan odaya daldığında hemşirelerin yatağın başına toplanıp mudahile ettiklerini gördü. Onu tek fark eden bir çift kahve gözdü. Kısa bir an ona bakıp hızlıca yatağın yanına adımladı. Nefes almakta zorluk çeken Zeynep'i gördüğünde kendini garip hiss etmişti aynı zamanda suçlu da.
Hemşireler çekildiğinde oksijen tüpünü alıp burnuna taktı. Rahat nefes aldığında o da derin bir nefes verdi dışarıya. Demir de içeri girmişti bu sırada.

"Yavrum, hall ettin mi?" Endişe ve korku dolu sesini duyduğunda ona döndü Buğra.

"Sorun yok merak etme."

Yumuşak sesini duyduğunda kalbi acıdı kumralın. Onunla bu tonda konuşmuyordu. Şimdi anlamıştı bu ses tonunu ne kadar özlediğini. Onun eskisi gibi aşkla parlayan mavileri, sıcak ses tonu yoktu ona karşı. Buz gibi bakıyor, içini üşüten ses tonuyla konuşuyordu. Kalbi sızlarken sevgilisinin yanına kadar geldi ve elini tuttu.

"Neden böyle oldu?" Diye sordu ellerine bakan Buğra'ya karşı.

Onun duraksadığını görüp söze atladı Demir.

"Astımı olduğu için böyle olacak arada, verdiğimiz spreyi kullanması gerek bu gibi durumlarda."

"Tamam." Dedi küçük ve gözlerini yatakta rengi solmuş kıza çevirdi.

"Peki, ne zaman çıkabiliriz?" Bu sefer de soruyu Buğra'ya yöneltmişti ama yine Demir cevap vermişti.

"Bugün çıkabilir." Sonrasında donup kalan arkdaşını kolundan tutarak çıkarmıştı odadan.

"Oğlum, niye cevap vermiyorsun hiç bir soruya?" Demir'in sitemine karşı mavilerini ona çevirdi.

"Elini tuttu." Diyebildi sadece düşüncelerinin arasından.

"Bana bak, bugün hiç bir şekilde içmeyeceksin anladın mı?" Yine kötü olmasından korkuyordu Demir.

Hiç bir şey demeden odasına doğru adımladı. Neden karşısına çıkmıştı ki yine? Neden onu unutmasına izin vermeyip üstüne bir de sevgilisiyle çıkıyordu karşısına. Canını daha fazla acıtıyordu gördükleri. İstemiyordu, onun yüzünü, sesini, kokusunu hiç bir şeyini istemiyordu. Hayatında olmasa belki daha iyi olurdu kalbi.

"Aşkım, iyi misin?" Dedi yatakta uzanan kız karşısında oturan sevgilisine karşın.

"Zeynep, bana lütfen yanımızda kimse yokken öyle hitaplarda bulunma."

"Ben seni seviyorum ama."

"Ben sevmiyorum ama."

"O doktoru seviyorsun değil mi?" Dedi gözünden bir damla yaş yastığa düşerken.

Ses çıkarmadı. Gerçekten onu mu seviyordu? Yoksa ona söylediği yalan gibi hiç sevmemiş miydi onu?
Ah, onu yalana inandıra bilirdi ama kalbini asla. Sol yanında işi sadece kan pompalamak olan bu organ sadece ona aitti. Buğra diye nefes alıyordu o adeta. Onun canına bir şey olsa ondan daha çok yanıyordu canı. Gözünden bir damla düşse o damlada herkesi boğardı. Ama dört yıl önce saatlerce ağlatmıştı onu, kendisi de az ağlamamıştı. Mecburdu işte. Ondan uzak kalmaya mecburdu. Kokusunu odaya geldiğinde bir kaç dakika uzaktan solumaya mecburdu. Ondan başkasını sevmiyordu işte, istemiyordu da.

"Ne için sevgili olduğumuzu biliyorsun Zeynep. Lütfen daha fazla uzatma. Ben gidip taburcu işlemlerini hall edeceğim." Hızlıca sandaleyeden kalkıp kapıya gitti.

Tuvaletin kapısını açıp kendini kabinlerden birine kilitledi ve bir kaç gündür tuttuğu gözyaşlarını serbest bıraktı. Canı çok yanıyordu. Dayanılmaz bir acıydı bu. Biraz ağladıktan sonra ağlamakla asla geçmeyen yürek sızıltısıyla yüzünü yıkadı ve kapıyı açıp çıkacağı sırada bedenleri bir birine çarptı ruhları asla ayrılmayan ikilinin.

Yüzleri bir birine çok yakınken ikisi de ayrılmak, gitmek için hiç bir hamle yapmıyordu. Masmavi gözlerine baktı Can. Anlamasını istiyordu, ne kadar acı çektiğini.
Onu hala çok sevdiğini anlamasını istiyordu gözlerine bakarak.

"Ağladın mı sen?" Dedi mavilerin sahibi.

Dudakları aşağı doğru büzülürken çenesinin titrediğine emindi. Bu yeniden ağlama krizine gireceğine işaretti.

"Neden ağlıyorsun?" O sorana kadar ağladını fark etmemişti bile.

"Benden nefret etme n'olur." Yalvarır gibi gözlerine bakıyordu. Ondan nefret ederse nefes alamazdı, yaşayamazdı.

"Senden nefret etmiyorum, Can."

Sana hala aşığım demek istedi. Diyemezdi, ikiside susmak zorundaydı. Çünkü arada gurur ve söylenemeyen bir sürü duygu vardı.

Hala gözlerinden damlalar düşerken kendini kaybetmişti Buğra. Gözyaşlarına dayanamazdı.

"Ağlama." Ona dokunmak, sıkı sıkı sarılmak istiyordu.

Bir anlık sıcak ses tonunu duyduğunda gülümsedi kumral. Bu tonunu duymak için saatlerce ağlaya bilirdi.

"Gitmem gerek." Dedi elinin tersiyle gözyaşlarını bir çırpıda silerken.

Arkasında ise endişeli bir çift mavi göz bırakarak.

...

Sonunda taburcu oluyordu sevdiği çocuğun sevgilisi.
Onu belki de hiç bir zaman görmeyecekti artık. Hayatı yine eski berbat haline dönecekti. Hoş, zaten berbat bir hayatı vardı.
Yine de özleyecekti onu. Her zaman olduğu gibi. En çokta saçlarını özleyecekti. Mis kokulu, yumuşacık saçlarını.
Nefesi daralırken karşısındaki genç kıza baktı. Onun da yüzüne bakmakta zorlanıyordu.

Onun sevgilisine deli gibi aşıktı.

"Geçmiş olsun Zeynep hanım." Deyip odayı terk etti hızlı adımlarla. Son kez yüzüne bakmalıydı belki ama bakarsa gitme derdi. Kendine verdiği sözlerin hepsini birer birer çiğnerdi o zaman.

Birazdan odasının kapısı çaldığında içeri giren beden kanının donmasını sağladı.

"Kendine iyi bak." Dedi küçük.

"Sen de." Diyebildi zorla çıkardığı sesiyle.

Hayatı dört yıldır olduğu gibi yine bataklığa gömülmüştü. Sanki karanlık içerisindeydi. O herkesi görebiliyordu ama kimse onu göremiyordu..


Hikaye biraz yavaş ilerliyor. Ve açıkcası bölümler hiç içime sinmiyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Hikaye nasıl? Sizce neyi değiştirebiliriz?

Nasıl unutur kalbim? |BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin