8🍓"KAMP ZAMANI"

6.3K 360 134
                                    

Rüzgar kirpiklerimi ve yüzümü okşarken, bir yandan da harika bir manzaraya doğru arabayı sürüyordum. Her şey normal seyrinde gidiyor, biz eğlenceli şekilde geçireceğimiz 2 gün için çıldırıyorduk.

"Can canım arabayı hızlı sür. Bizim kurduğumuz çadır yerini, kimseye kaptırmayalım. "

"Tamam kuzum zaten hızlıyız. Biraz daha gaza basarsam, kimse yerimizi kapamaz. Sen yine de Ayaz'ı ara, olurda bizden önce giderse, bizim için yerimizi kapsın."

Tuğba çantasından telefonu çıkardı ve Ayaz'a söylediklerimi tekrarladı. Her yıl aynı kamp alanına gittiğimiz için çadır yerimiz bir alışkanlık halini almıştı. Tabii yerin güzelliğini, kendine ait balkona benzer bir alanının olmasıda etkiliyordu. Düzenimiz genel olarak oturmuştu. Bizim çadırımızın yanına da Ayaz çadırını kurardı, böylelikle sabah namazına beraber gider, herhangi bir korku yaşamazdım. Kamp alanının benim için tek kötü yanı, yol kenarında bariyeri olmayan bir uçurumdan geçiyor olmamızdı.

"Kuzum bu virajdan sonra unutma. "

"Biliyorum canım, ne zaman kampa gideceğiz desek, önce yolun bu kısmı aklıma geliyor. Bu korkumu yenmek için ne kadar uğraşsamda üstesinden gelemiyorum."

"Zamanla düzelir belki..."

Arabanın hızını yavaşça düşürdüm. Bir insan yanımızdan yürüyerek geçecek olsa, bizi rahatça geçebilirdi. Direksiyona sıkı sıkı sarıldığımda ellerim, ayaklarım deli gibi terliyor, karnıma ise kramplar giriyordu. Tuğba, her zaman olduğu gibi beni cesaretlendirip, motive ediyordu ama benim gözümün önüne, annemle babamın savrulmuş bedenleri geliyordu. Nefes alışverişim sıklaşıyor, kalp atışlarım kulaklarımda çınlıyordu.

"Az kaldı can canım son 30 metre. Her yıl geçmeyi başardığın gibi, bu yılda başaracaksın. Seni çok seviyorum, sadece buna odaklan ve nefes alış verişlerini minimuma indir."

Kampa gittiğimiz ilk yılla, bu yıl arasında benim için kocaman bir fark vardı. Uçurum kenarından geçtiğimizi anlayınca hızımı olabildiğince düşürsemde, yolun tam nerede normal halini alacağını bilmediğim için nefes alışverişlerimi kontrol altına alamayıp, titremeye başlamıştım. Arabayı öylece yol ortasında durdurup, ağlama krizine girmiş, arabadan kendimi dışarı atmıştım. Allah'tan, Tuğba'm yanımdaydı da beni sakinleştirip, ayağa kaldırmıştı. 'Hadi beraber yürüyüp, kaç metre bu şekilde gittiğine bakalım. Eğer çok uzak mesafe ise geri döneriz ama kısa bir yer ise, arabayı sen yavaş yavaş sürebilirsin. Sana inanıyorum' diye diye beni cesaretlendirmiş ve ben pes etsemde, o bundan asla vaz geçmemişti.

"Geçtik kuzum. Yine başardın, tebrik ederim. "

Derin nefesler alıp, gerilen omuzlarımı gevşetmek için uğraştım. Terlemiş olan el içlerimi ise eşofmanımın üstüne sildim. Şimdi yine hızımı arttırabilir, yerimizi kapmak için acele edebilirdim.

Hızımızı arttırmış şekilde arabayı sürerken, arkamdaki araba yanımıza gelip, hızlarımızı eşitledi. Çok hızlı gittiğimiz için gözümü yoldan ayırmak istemedim.

"Tuğbikim bak bakalım iş yerindekilerden biri mi? Yerimizi kaptırmayalım, eğer onlardan birisi ise biraz daha hızlanabilirim. Toprak yola varmamıza zaten az kaldı. Oraya girdiğimizde arkamızda kalmak zorundalar, başka geçiş yok. "

Tuğba'nın bozulan morali ile "Hayır bu şaka olmalı! " cümlesine "Ne, ne oldu?" diye karşılık verdim

"Boşver sen arabayı sür ve yan tarafına asla bakma. Sağ salim şekilde varmak istiyorum. "

HANİFTAM (Dağ Çileğim)Where stories live. Discover now