Annen

4.7K 277 10
                                    

Hızlıca albayın açık bıraktığı kapıdan teker teker içeri girdik. İçerisi tam böyle nostaljik bir müze gibiydi. Salondaki loş ışık ortamı aydınlatırken, duvarların tam nostaljik sarı tonu salonu biraz daha bütünleştiriyordu. Salonda ki uzun koltuğa kedi gibi dört adam birden oturunca bende hemen yanlarındaki tekli koltuğa oturdum. Hemen benim yanımdaki tekli koltuğa da albay oturdu. Hatırladığım kadarıyla albayın eşi şehitti.
İçerde göz gezdirirken gözüm fotoğraflarda takılı kaldı, hiç unutmamak için, anı olsun diye, özlenince bakılsın diye, eski günler yad edilsin diye çekilen fotoğraf kareleri. Hepsinde ayrı bir tebessüm, hepsinin içinde ayrı bir mutluluk. Albay derin bir nefes aldı ve kısaca kapattığı göz kapaklarını açarak bana baktı.

"Şimdi Uğur'a güvenip yanlış kapıyı çalıp, kadının evine girip, yemeklerini yiyip ve en sonunda buraya gelmediğinizi. Direk kapıyı çalıp, hiç sorunsuz bir zamanın geçtiğini düşünmek istiyorum. Az sonra buraya oğullarım gelecek. Onlarlada tanışırsınız. Zaten birini tanıyorsunuz. Yüzbaşı Alp TÜRKOĞLU bizim karargahta çalışıyor. Umay seninlede onlar gelince yemekten sonra konuşalım. "
" Tamam komutanım. "

Ortamdaki kısa süren sessizliği kapı zili bozmuştu. Tam ben ayaklanacakken albay durdurdu ve kendisi kapıya doğru ilerledi. Salonun kapısının çaprazında kalan giriş kapısından sesler geliyordu. Yakınlaşan bir kaç adımın bastığı yerden çıkan sesler salondakilere haberci oluyordu. İçeri giren 3 adam başarıyla selam verip albayın oturduğu tekli koltuğun yanındaki uzun koltuğa hepsi sırayla oturdu. Albay en son salona girdi ve tekli koltuğuna oturdu.

"Kızım bir şey söyliyeceğim ben sana."
"Tabi albayım buyurun dinliyorum."
"Biliyorum aradan daha zaman geçmeden yeni bir time atandın. Daha yeni 6 kardeşin şehitlik mertebesinde. İki gündür ne ağladın ne de ailelerine haber verdin. Biliyorum. Senin için çok zor ailelerine haber vermek. Am-"
"Albayım öncelikle özür dilerim. Sözünüzü kestim. Albayım... Ben yani galiba tam alışamadım yani inanamıyor gibiyim yokluklarına. Albayım ben onlarla 4 seneden fazla zaman geçirdim. Onların hepsinin bir anda şeh-"

Albay oturduğu yerden hızlıca yanıma gelip beni ayağa kaldırdı. Ağlarken iç çektiğim için konuşmam yarım kalmıştı ama zaten albay beni anlamıştı. Konuşmaya gerek yoktu. Albay bana sarıldığından beri ağlıyordum.

" Ağla kızım ağla atma içine. "
" Albayım ben dedim atlayın... diye belki helikopter düşseydi... Ölmezlerdi..."
" Deme kızım öyle sen nereden bileceksin."
" Komutanım olmaz... Benim bilmem gerekti."

Albay sırtımı sıvazlayıp teselli ediyor. Odadaki erkeklerde yavaşça ayaklanır odadan çıkıyordu. Gözlerimden akan yaşları son kez silip geri çekildim.

" Albayım ben özür dilerim. "
" Karargahta değiliz kızım sorun yok. Albay demene de gerek yok. Ferdi amca de."
"Emredersiniz Ferdi amca."

Albay gülüp son akan gözyaşlarımı sildi. Tekli koltuklardan birine beni oturttu ve hemen yanımdaki uzun koltuğa da o oturdu.

"Konuşmamızı biraz erkene alıcaz gibi. Şimdi... Umay sana söyliyeceğim şeyden sonra gitmenden korkuyorum."
"Ne hakkında bu söyliyeceğiniz şey"
"... Annen."

Nefeslerim hızlanırken kaşlarım çatıldı.

"Ne?"
" Bak nasıl söyliyeceğim bilmiyorum ama direkt söyliyeceğim ve sende hiçbir yere gitmeyeceksin anlaştık mı?"

Usluca kafamı salladım ve gözlerim diktiğim halıdan çekmeden tüm dikkatimle onu dinledim.

"Annen hakkında kime bir şey sorsan sana cevap vermezler. Ben hikayenin en başından başlıyayım. Annenin babası yani deden para karşılığında anneni Mustafaya yani gerçek sandığın babana vermiş. Fakat işler ters gitmiş. Mustafa parayı vermeden anneni yanına çektiği gibi dedeni anlından vurmuş. Annen hüngür hüngür ağlıyor zaten anneannen o zaman hayatta değildi. Bir sene önce vefat etmişti. Neyse Mustafa anneni almış ve doğuya götürmüş. Sınıra yakın bir ev bulmuş oraya yerleşmişler. Annen her gün kaçmak için uğraşsada nafile Mustafa annenin kaçma uğraşlarına dayanamayıp bir saatten sonra şiddete başvurmuş. Annen artık şiddet görmekten derbeder olmuş. Artık kaçmıyormuş. O evde dururken bir şey farketmiş. Evin bodrumu, Mustafa evde değilken bodruma girmiş. O bodrumu bizzat kendi gözlerimle gördüm. Her türlü işkence aleti, zehir, virüs.. Ve daha bir sürü insana zarar veren şey. Annen o gün o bodrumu keşfetmese ben şuan ölü olurdum. Tek başıma çıktığım bir istihbarat operasyonunda deşifre olmuştum. Mustafanın adamları annenler oraya taşımadan beni bodruma hapsettiler. Öyle bir bodrumdu ki hayatımda gördüğüm en psikopat işkence aletleri vardı. Duvarlar ses geçirmezdi. Ne ben annenin şiddet görerek ki bağırışlarını duyuyordum ne annen benimkini. O gün beni orada gördü. Koşarak, hiç korkmadan yanıma geldi. Bir kaç soru sordu. Masadaki bir kaç aletle kollarımdan tavana asılan zinrleri kırdı. Mustafa evden yeni çıkmıştı yani gelmesine baya zaman vardı. Annen bana yardım etti. Yaralarıma pansuman yaptı. Evin etrafında çok fazla terörist adam vardı. Kaçmak neredeyse imkansızdı. En son içeri giren bir adamı öldürdüm. Üstündeki telsizi Türkiye den bir Karargahta bağladım. Operasyon düzenlenecektir. Saatler Mustafanın eve gelme saatiyle çakışıyordu. İçeri giren adam zaten içeride nöbet tutmak için girdiği için kimse farketmedi. Yardım gelene kadar bodrumda saklanmaya karar verdik. Beraber bodruma indik. Bir süre sonra işte operasyon olumlu geçti. Annen orda çıktı. Ona bir gün böyle bütün cesaretim toplayıp dedimki :
Leyla mavi gözlerin kahverengi olana kadar benimle bir ömür paylaşır mısın bende bu vatan sevdadan vazgeçen kadar seni seveceğim benimle evlenir misin?
Kabul etti. Evlendik....

TEK AMAÇ VATANKde žijí příběhy. Začni objevovat