20

228 26 2
                                    


Alastair baş üstadı inceledi kısık gözlerle. Yaşlı adamla karşılıklı oturuyorlardı. Yüzü ifadesiz olsa da neden çağrıldığını merak ediyor gibiydi ve gözlerinde biraz korkuda görmüştü Alastair.

"Dük Eckhart'ı yasaklı bölüme neden soktun?" direkt sorduğu bu soruyla yaşlı adamın kısık gözleri genişçe açıldı. Öyle ki göz çevresindeki kırışıklıkları bile yok olmuştu. İnce dudakları bir açılıp bir kapandı. Ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Alastair ise onun tüm bu şaşkınlığını sert bir ifadeyle izledi.

"Kralın sarayında arkasından iş çeviriyorsun." Sert sesi üstadın sinmesine neden oldu. "Krala mı hizmet ediyorsun düke mi? Sen ne hakla kralın izni olmadan gizli bilgileri başkalarına gösterirsin!" gittikçe yükselen sesi elini masaya vurmasıyla son buldu. Üstat hala kendini savunacak tek kelime etmiyordu. Prensin öfkesinden korkuyor olmalıydı ki dili tutulmuştu.

"Şimdi bana dükün ne aradığını söyle. Böylece bende seni sürgün etmekle yetineyim." Dedi biraz daha sakin bir sesle. Üstat yerinden doğrularak Alastair'in önünde diz çöktü ve ayaklarına yapıştı.

"Lütfen beni göndermeyin. Mecburdum" diye yalvarmaya başladı aciz bir sesle. Alastair ayağının dibindeki adama tiksinmeyle baktı. En sonunda dayanamayarak yakasından tutup kaldırdı. Adam korkuyla irileşen gözlerle onu seyrediyordu.

"Kes sesini! Sana sorduğum soruyu cevapla." Adam sesli bir şekilde yutkunarak kafasını salladı hızlıca. Alastair onu sertçe bıraktı.

"Ne aradığını bilmiyorum" dedi adam kısık tiz bir sesle konuşarak. "Bana onu içeri almam karşılığında yüklü bir ödeme yaptı" diyerek suçunu itiraf etti. Bedeni duyduğu dehşetten titriyor, gözlerini sımsıkı kapatıyordu.

Alastair duyduklarına pek de şaşırmayarak derin bir nefes aldı. Sadakatin açgözlülüğü yendiğini bir kere bile görmemişti. Kapıdaki muhafızlara çağırıp emri verdi. Adamı kollarından tutup ayağa kaldırmalarını izledi.

"Sınır dışı edin ve tüm mal varlığına el koyun." Dedi umursamaz bir sesle. Muhafızlar adamı sürükleyerek çıkarırlarken yakarışları göz ardı etti. Kapı kapanır kapanmaz adamı unutmuştu bile. Aklını kurcalayan Eckhart'ın ne işler çevirdiğiydi. Arkasını dönüp masasındaki üstattan aldığı anahtara baktı. Araştırmasına nereden devam edeceğini artık biliyordu.

Bölük dinlenmeden eğitime devam ediyordu. Kılıçların çınlayan sesleri, adamların haykırışları alanda duyulan tek şeydi. Saatler olmasına rağmen kimse şikayet etmiyor, sıcaktan bunalsalar dahi su içmek için bile durmuyorlardı. Belki bunun nedeni aralarında dolanan Reanna olabilirdi. Her zaman ki gibi askerlerini gözlüyor ve parametrelere bir şeyler yazıp duruyordu. Bunu yapması iyi oluyordu çünkü Maria'ya yapılacak suikastı doğru kişileri doğru yerlere yerleştirerek önleyebilmişti. Böylece baloda görevli askerler ödül olarak yüklü bir maaş almış ve prestijleri hem kızıl ay alayında hem beyaz ay alayında artmıştı. Bunu gören diğer erler hırslanmışlardı elbette ve şimdi tüm bölük itaatkarlardı. Artık ondan korkmuyor gibiydiler daha çok liderlerine duydukları saygı olduğunu fark etmişti Reanna.

Caleb'i kendine doğru endişeli bir ifadeyle geldiğini görünce kaş çatmaktan kendini alamadı. Caleb elinde tuttuğu sımsıkı kağıtları gövdesine bastırmıştı. Reanna raporlar olduğunu düşündüğü kağıtlara vermesini bekleyerek dikse de gözlerini Caleb bunun için bir atak yapmadı ve kulağına eğilerek sanki çok gizli bir sır veriyormuş gibi yavaşça konuştu.

"Bay Valentine, Veliaht prensin sizi çağırdığını iletmemi istedi" dedi. Sonra geri çekilerek emrini bekledi hazır ol da. Reanna Caleb'in genç yüzüne ifadesiz bir suratla baksa da aklı başka yerdeydi. Alastair üstatla görüşmüş olmalıydı. Dişe dokunur bir şey bulmuş olmalıydı ki Reanna'yı çağırıyordu. Elindeki değerlendirme tablosunu Caleb'e uzattı.

SEÇKİN KRALİÇETempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang