0.1

27 3 2
                                    

hıkaye 1980de gecıyoo

___________

"Yine mi yağmur.."

Havanın çoktan karardığı saatlerde herkes şiddetli yağan yağmurdan dolayı ordan oraya koşuştururken son otobüsden indi kahve saçlı genç. Şemsiye almamıştı yanına, sırt çantasını başının üstüne götürüp kendine küçük bir korunak yaparak hızlıca her zaman gittiği kitapçıya gitti.

Mevsim farketmeden herkesin gittiği o kitapçı, Diana.

Kapanmak üzereydi şuan, kasabadaki tek kitapçı olduğu için gelen kitaplar aynı gün içinde raflardan silinirdi. Larton'ın insanları severlerdi kitap okumayı, soğuk kış günlerinde kasabanın hemen ortasındaki büyük evde toplanılıp şömine eşliğinde okunurdu kitaplar.

Kitapçının çatısı altına girdiğinde sırt çantasını aldı ve üstünde sanki toz varmış gibi eliyle çırptı birkaç kere. Üstündeki uzun kahverengi kabanı yukarı çekiştirip boynunu kapattı ve içeri girdi.

"Küçük çocuğumuz sonunda gelmiş, her gün bu saatte gelirsin diye geç kapatıyorum dükkanı ben! Biraz daha erken gel," Konuşan orta yaşlardaki kadın buranın sahibiydi. Bayan Eun. Severdi Jisung'u. Onu bebekliğinden beri tanırdı, annesi gibiydi resmen.

Küçük bir gülümseme sundu karşısındaki tatlı kadına. "Okula gitmeden önce de uğramaya çalışıyorum işte Eun Teyze, sen de kapanma saatini geçe al biraz."

"Romeo ve Juliet'i almak için geldiysen bir tane kaldı, koş çabuk."

Jisung, telaşla etrafına bakınıp ezbere bildiği rafa ilerledi. Kalan tek kitabı gördüğünde derin bir nefes verdi ve almak için elini uzattığında başka bir şeye değdi eli. Siyah eldivenli ve kendi elinden oldukça büyük bir el daha uzanıyordu almak için. Başını hemen sağına çevirdiğinde karşısındakinin yüzünü görebilmek için biraz daha yukarı baktı, öğretmen beyi gördü. Lisenin son iki yılında dersine giren edebiyat öğretmeniydi. Hemen saygıyla önünde eğildiğinde hızlıca bir şeyler söyledi.

"Siz alın lütfen efendim, ben sonra da bulurum."

"Gerek yok, sen al lütfen."

İtiraz etmenin kabalık olacağını düşünüp bu sefer başıyla küçük bir selam verdi. "Teşekkürler.." Kitabı alırken küçük çocuğu süzdü öğretmen. Islanmıştı, tek elinde tuttuğu sırt çantasını siper etmişti belli ki. Elindeki kapanmış siyah şemsiyeyi çocuğa uzattı.

"Bunu al, şemsiyen yok sanırım. Sonra verirsin, geri çevirme lütfen."

Şaşkınlıkla gözlerini hafif büyüttü ve şemsiyeye baktı Jisung. Başını sağa sola sallayarak kendine geldi ve yavaşça iki eliyle şemsiyeyi aldı eğilerek. "Tekrardan teşekkürler, en kısa zamanda geri vereceğim, iyi geceler."

Baş selamı vererek hızlı adımlarla bayan Eun'un yanına gitti, ödemeyi yaptı ve hızlıca çıktı kitapçıdan.

Elindeki şemsiyeye baktı önce, öğretmen bey ıslanmaz mı ki diye düşündü bir anlığına. Tekrar geri dönüp verirse hoş bir hareket olmayacağını düşündü ve şemsiyeyi açıp evine doğru ilerlemeye başladı.

Eve girdiğinde babası yoktu, kontrole gittiğini düşündü ve hemen odasına gitti. Rutin işlerini halledip kendini yatağa attı, büyük bir heyecanla yeni aldığı kitabı eline alıp ilk sayfasını açtı. O gece Romeo ve Juliet'in sonsuz aşkı bitene kadar o kitabı okudu.

___________

Ellerini iki yana açmış, üstünde beyaz pijamasıyla, başının üstüne düşmüş açık kitapla sabah çalar saatin sesiyle açtı gözlerini. Güneş yeni doğuyordu, dersi vardı üç saat sonra fakat kampüs uzakta olduğu için yol zaten bir buçuk saat sürüyordu.

Küçük banyosuna girip her sabah yaptığı şeyleri yaptı, monoton bir hayatı vardı Jisung'un. Üstüne ne giyeceğini seçerken on beş dakikası tükenmişti bile. Kahverengi tonlarında büyük çizgileri olan bir örme kazak ve bol kumaş siyah pantolonunu giyinip sırt çantasını geçirdi hemen.

Babası uyanmamıştı daha, kendisine ve ona kahvaltı hazırlayıp babasının yemeğini dolaba koydu. Koşar adımlarla evden çıktığında ağzındaki peynirli poğaçayı ısırıyordu. Kendini en son caddeye attığında hemen etrafına bakındı. 

Uzun boylu, içine beyaz boğazlı bir kazak, üstüne siyah bol bir gömlek, altına ise siyah kumaş pantolon ve deri botlarını geçirmiş tanıdık bedeni görünce duraksadı.

Öğretmen Bey. Oldukça şık duruyordu, ilk defa birisini bu kadar fazla incelediğini farkettiğinde başını hızla sağa sola sallayarak yanağına küçük bir tokat vurdu. Aklına hemen şemsiye geldiğinde Minho uzaklaşmadan arkasından seslendi.

"Öğretmen Bey!"

Durup arkasından gelen sese doğru yöneldi. Biraz uzağında akşam gördüğü çocuğu görünce gülümseyip baş selamı verdi. O sırada farkedilmesinin mutluluğuyla şirince gülümseyip hızlıca paytak paytak yaklaştı sincap yüzlü beden.

Bu sırada Minho da dikkatini Jisung'a vermişti. Üstündekileri inceliyordu, kahverengi tonlarının ona çok yakıştığını düşündü. Saçlarına kendisininkinin aksine özensizce şekil verilmiş, şimdiden soğuktan dolayı kızaran burnuyla tatlı bir şey ona doğru geliyordu. Güzel görünüyor.

"Şimdi acelem var fakat ikimiz de ne zaman müsait olursak şemsiyenizi evinize getirebilirim."

Karşısındaki çocuğun saygılı konuşma tarzıyla gülümsemesi genişlemiş, yüzünü incelemişti biraz. Ders programını sorarak onu fazla tutmak istemiyordu.

"Dün akşamki aynı saatte, Shae'de buluşabilir miyiz?"

"Tabii ki, şemsiyenizi unutmayacağım. Dediğim gibi acelem var, görüşmek üzere öğretmen bey."

"Görüşmek üzere küçük çocuk."

Jisung, arkasını dönüp giderken karşılıklı olarak lakaplarını birbirlerine kullanmalarına küçük bir kıkırtı bırakmış, hızla otobüs durağına gitmeye başlamıştı.

___________

___________

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

coooook fazla asıgım ben

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


coooook fazla asıgım ben

Diana | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin