The Art of Playing with Time

Cumartesi Kahvaltısı

        Gladiolus ve Charlie yemek vaktine kadar gölün kenarında yürüdüler.

        Charlie'nin bahsettiği ruh eşleri hakkında tekrar konuşmadılar ve ikiside bir süre sadece birbirlerine baktılar.

        Gladia için bu biraz yabancı bir duyguydu. Annesinden ilk defa uzak kalıyordu ve annesine duyduğu sevgiyle , Charlie'ye duyduğu sevginin aynı olmadığını daha yeni yeni anlıyordu. 'Arkadaşca bir sevgidir belki hissettiğim .' diye düşünmüştü geçen günlerde. Ancak Jiho'ya ya da Will'e karşı böyle duyguları yoktu. Ve aşktan da bir haberdi. Aşk hakkında bildiği en büyük şey annesi ve babasının ilişkisiydi. Annesinin çokta bahsetmediği aşk hayatlarıydı. Kısacası aşk, Gladiolus için hiç yaşanmamış,daha önce hissedilmemiş , hakkında pek de bir şey bilmediği bir duyguydu.
      
       Charlie'de de durum pek farklı değildi. Daha önce aşık olduğu söylenemezdi. Tabii, bundan önce birilerinden hoşlanır gibi olmuştu. Ancak şimdiki gibi kuvvetli duygular değllerdi. Gladiolus 'a karşı hissettiklerini yadırgamıyordu. Sadece buna tam anlamıyla bir isim veremiyordu. 11 yaşındaki bu kıza inanılmaz bir ilgi besliyordu. Bütün gününü anlatması, sessizce parmaklarına bakması, diğer küçük sınıfların aksine kendine o kadar özenmemesi ve sanki daha büyükmüş gibi tavırları öyle hoşuna gidiyordu ki, buna 'hoşlantı' diyemiyordu. Basite indirgeyemiyordu.
        
       Konuları değiştirdiler, büyüdükleri şehirlerden, eski okullarından ve diğer arkadaşlarından bahsettiler. Yemek vakti geldiğinde de Kaleye yönelip, Büyük Salon'a geçtiler.

      Büyük salona girdiklerinde henüz pek kimse toplanmamıştı. Gryffindor masasının bir ucunda büyük sınıflar oturmuş sohbet ediyorlar bir yandan da kahvaltılarını yapıyorlardı. Kapıya yakın olan tarafta, biraz daha ortalarda ise Fred ve Wendy yan yana oturmuşlardı. Charlie ve Gladia birlikte masaya yöneldiklerinde aslında ikisininde amacı birlikte oturmaktı. Ancak arkalarından Charlie'ye seslenen Clara ile , birlikte kahvaltı yapma fikrini başka bir güne attılar.

       Clara koluna girdiği bir kızla birlikte masaya geldi. Onlar henüz oturmamıştı ki  böylece Clara diğer kızın kolundan çıkmış Charlie'yi yakaladığı gibi yanına oturmuştu. Gladia ona mahçup gözlerle bakan Charlie'ye 'sorun yok' dercesine bir kafa hareketi yaptı ve Wendy'nin yanına oturdu. 

       Wendy ile derslerin başlayacağı günün sabahında tanışmışlardı. Kahvaltı için Büyük Salon'a indikleri sırada Wendy'nin isimsiz yavru kedisi onların arkasından koşa koşa gelmişti. Kendini sevdirmeyi pek seven bu yavru, sahibinin yanından bir türlü ayrılmıyordu. Gladiolus'da kedileri pek sevdiğinden, Wendy ile birlikte kuleye geri çıkmıştı. Bahanesi ise kediyi sevmekti. Böylece Wendy ile tanışmış arkadaş olmuşlardı. Her ikiside, sakin yapılarından dolayı çabucak anlaşmışlardı. Gladiolus böylece küçük bir arkadaş grubu olduğunu düşündü. En azından yanlız değildi.

       Wendy'nin yanına oturduğu sırada Clara'nın getirdiği Ravenclaw öğrencisiyle bakıştı bir an. Sonra bir sıra yana kaydı ve eliyle ona gösterdi. O da sessizce, hafif bir tebessümle gelip Wendy ile Gladia'nın arasına oturdu. " Hoşgeldin, ben Gladia." Elini uzattı kıza doğru.
" Eloise McCorel, memnun oldum. " Eloise sağına dönüp Wendy ile de tanıştı. Bu sırada Charlie'nin geçen hafta , Clara ile birlikte tanıştırdığı Thedore'da gelip Charlie'nin yanına oturdu. Clara ve Charlie o sırada hararetli bir tartışmanın içerisindeydiler. Thedore'da tartışmaya katıldı ve onlar sessiz tartışmalarına devam ettiler.

         Thedore'dan hemen sonra Charlotte geldi. Charlotte Morena Orwell, Slytherin'in görüye sahip tek öğrencisiydi. Birinci sınıflardan konuştuğu pek kimse yoktu. Gladia ile ikisi önceki gün koridorda çarpışmışlardı. Gladia 'pardon' deyip geçecek iken Charlotte onu durdurmuş bir süre yüzüne bakmıştı ifadesizce. 'Yarın sabah görüşürüz Gladia.' gülümseyerek konuşmuş ve ardından yoluna devam etmişti.  Gladia olanlara anlam verememiş, derslerden sonra akşam yemeğinde öğrenmişti adının Charlotte olduğunu.