max henderson.

150 17 61
                                    

Qashey Dhayo sınırı
16 mayıs sabahı.

Evet, sandığımdan çok da kötü değilmiş. Alex'in bana yazın öğrettiği birtakım şeyler aklımda kalmış. Alex.. Onu o kadar çok özledim ki.. Kendi kendime gülümsediğimde, arabanın kaset yerine taktığım çalma listemden She's got you çalmaya başlamıştı. Gülümsedim.

Has siktir.. İleride bir polis var, kontrol yapıyorlar sanırsam. Tanrım, umarım bir sorun çıkmaz.. Polis dur işaretini kaldırdığında kafamı sallayıp yavaşladım. Müziğin sesini kıstığımda, arabayı polisin yanında durdurup camı açtım.

"İyi günler memur bey."

"Size de hanımefendi, isim öğrenebilir miyim?" Aa.. Lester bana isim seçmemi söylediğinde ne demiştim? Hah!

"Max.. Henderson." Dişlerimi göstererek gülümsediğimde kafasını salladı.

"Ehliyet alabilir miyim?"

"Tabii!" Bel çantasını açıp küçük bölmeye koyduğum ehliyeti polis memuruna uzattım. Off.. Umarım anlamazlar.. Stresli olduğumu yansıtmamak için kendimle bir savaş içerisindeyken, kalbimin ritmi hızlanıyordu. Polis birkaç işlem yaptığında ehliyeti bana uzattı. Ne..

"Hanımefendi, iyi misiniz?" Oh! Bir şey fark etmemişti! Oley! Kendime gelip hemen ehliyeti elinden aldım.

"Kusura bakmayın, sizi beklerken bir şey aklıma geldi de. Teşekkürler."

"Pekala, lütfen hız sınırını geçmeyin." Kafamı sallayıp gülümsedim.

"Dikkat ederim, kolay gelsin." Kornaya basıp ilerlemeye başladım. İşte bu! İşe yaradı! Şimdi içim rahatladı işte..

☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆

Indiana, Hawkins.

Nancy eşyalarını toplarken ben de yanında duruyordum. Idaho'da ki patlamadan sonra bir terslik olduğunu sezmiştik. Bunun üstüne Robin, Steve, Jonathan ve Nancy'se Idaho'ya uçmaya karar vermişlerdi. Bunu kesin bir dille reddetmemize rağmen umursamamışlardı. Bunlar da zaten büyüdükçe gıcıklaşıyorlar..

Nancy sırt çantasını koluna taktığında bana döndü. "Bana bak, hiçbir şekile kendi başınıza işe kalkışmıyorsunuz. Bir terslik sezerseniz hemen uzaklaşıp bodruma dönün." Sırıttım. Tek başınıza işe kalkışmayın ha?

"Bunu diyen sen misin?" Sırıttığımda o da gülümseyip ellerini beline yerleştirdi. Daha sonra aklına bir şey gelmişçesine bana döndü.

"Ne olursa olsun benim kardeşimsin Mike. Güvende olmanı istiyorum." Gülümsedim.

"Ben de senin Nancy.. Lütfen dikkat edin." Nancy bana gülümsedi.

"Biliyorum canım, gel.." Kollarını açtığında öne atılıp ona sıkıca sarıldım.

...

"Birbirinizden ayrılmayın, tamam mı?" Jonathan'ın dediğine gülümsedim.

"Siz de öyle.." Gülümsedi.

"Merak etme.. Bir şey olursa Alex'i arayın, ya da hemen buraya gelin." Kafamı salladım.

"Lütfen dikkat edin Jonathan.. Bella'dan sonra sizi de kaybetmek istemiyorum.." Dolu gözlerimle ona baktığımda bana şefkatle gülümsedi.

"Kaybetmeyeceksin.. Gel bakalım.." Hemen ona sıkıca sarıldığımda göz yaşlarım düşmeye başlamıştı. Başka kimseye bir şey olmasını istemiyorum.. Bir daha aynı şeyleri yaşayamam..

...

"Robin.." Steve koluma dokunduğunda ona bakıp gülümsemeye çalıştım.

"İyisin, değil mi?" Bunu ben de bilmiyorum..

The Day Will Come When You Won't Be (Bella, Do You Copy?) Bonus KitapWhere stories live. Discover now