Bölüm 14: Maalesef

196 10 5
                                    

bismillah.


👮🏻

"Anne, Atalay ne zaman gelecek?" diye sordum anneme, belki de ellinci kez. Şu an babamların göreve gideceği alandaydık. Bütün polisler ve asker ekipleri buraya gelecek, arabalarda buradan kalkacaktı. Çoğu polis gelmiş, asker ekibi ise tamamlanmıştı. Lâkin Atalay hâlâ ortada yoktu.

Annem, babama, "Nerede bu oğlan, İlyas? Yoksa gelmeyecek mi?" diye sordu. Babam derin bir nefes verdi. "O karakolun gözdesi. Gelmek zorunda." dedi, sonra da yanındaki polis ile konuşmaya devam etti. Umarım babamın dediği gibi olurdu ve Atalay gelirdi. Gelmezse, çok kötü şeyler olurdu.

Ben, kafamı yere eğmiş bir şekilde oflarken annem koluma dokundu. Başım anneme döndü, annem ise başıyla sol tarafımı işaret etti. Başım, bu sefer, sola döndü ve gözlerim Atalay'ın âşık olduğum gözleriyle buluştu. Yüzümde oluşan aptal sırıtış, bulaşıcı bir hastalık gibi, Atalay'a da bulaşmıştı. İkimizde gülümsemelerimizi bozmadan birbirimize bakıyorduk. Bütün her şey durmuştu, bu insanlar yoktu sanki yanımızda. Sadece biz vardık. Aynı film sahnesi gibiydi, fakat çok klasik bir sahneydi.

Sadece bakışma işini ilk ben bozdum, ona sarılmak için bozdum. Koşar adımlarla Atalay'ın yanına gidip boynuna atladım. Bana göre hayvansı olan bu davranışım, onu gülümsetmişti. Elleri, belime yerleşti. Birbirimize sıkıca sarılmışken, Atalay kollarını üzerimden çekti. Kaşlarım çatıldı. Tam nedenini soracakken babamın öksürüğünü duydum. Kafam, hızlı bir şekilde, arkama döndü. Babamın sinirli olup olmadığı belli olmayan yüzüyle karşılaştım. Korkmadım desem yalan olurdu.

"Babacığım," dediğimde sesim titremişti. Babamın sert bakışları bana değil, Atalay'a döndü. "Demek ki
o günkü dayak aklını başına getirmemiş." Babamın dedikleriyle Atalay korkar sanmıştım, fakat gözlerinde korkuya dair hiçbir şey yoktu. "İlk bana sarılacağını nasıl bilmezsin?" dedi babam, bu sefer yumuşamış sesiyle. Gülmeye başladım. Kahkahalarım, benden izinsiz çıkıveriyordu. Gerçekten bu muydu? diye soruyordu iç sesim.

Atalay, bu sefer babama sarıldı. Babam ise oğluymuş gibi sırtını sıvazladı. Onlar ayrılınca sıra bana gelmişti. "Kızım, annenle kendinize iyi bakın." dedi bana sarılırken. "Sizde kendinize iyi bakın, baba." diye fısıldadım kulağına. Sizde derken ne demek istediğimi anlamıştı. Kollarımız birbirimiz üzerindeki hapsi biterken, başını salladı. Sonra da, annemin yanına ilerledi. Annemle vedalaştı ve Atalay'a döndü. Bu, artık herkesin araçlara binmesi gerektiğini belirtiyordu. Atalay bana döndü. "Seni çok seviyorum." dedi ve yanağımı öptü. Ona aynı cevabı veremeden babamın yanına ilerledi. Babam ise, Atalay'ın gelmesiyle eş zamanlı olarak, "Toplan!" diye bağırdı. Bütün PÖH'ler aynı anda sıraya geçti. Babam, "Sağ baştan say!" diye bağırdı. İlk Erdal'dan ses çıktı. "Bir!" diye bağırdı. Devamı geldi ve başlaması ile bitmesi çok hızlı oldu.

Herkesin olduğunu anlayınca babam, arabaya doğru ilerlemeye başladı. Arkasından Atalay, Erdal derken herkes yerleşti. Benim ise kaç gün olduğu belli olmayan bekleyişim başladı.

👮🏻

"

Of, Sevda! Evet, ikisi de PÖH. Yani, ben PÖH olduklarını biliyordum. Ama üniformayla benimki taş oldu taş!" dedim, telefonun diğer tarafındaki Sevda'ya. Yaklaşık bir saattir konuşuyorduk ve o, durmadan Erdal'ı soruyordu. "Mira, bunlar niye karakolda o zaman?" diye sordu. İlk defa Erdal dememişti. "Kızım, görev geldikçe adamlar gidiyor. Görev yokken atsınlar mı kendilerini? Karakolda duruyorlar işte." dedim, Sevda'ya. Karakolda zevkine duruyorlar diyememiş olmanın üzüntüsü içimdeydi. "Ayy, Miraa! Sen akademiyi bitirince PÖH mü olacaksın?" diye sordu Sevda. Bilmiyordum. Polis Memuru olmak gözüme daha kolay geliyordu ama PÖH olmamak için önümde bir engel yoktu. "Bilmiyorum, Sevda. O zamana bağlı." Sevda, hiçbir şey demedi. Öylece sustuk ikimizde. Sonra, Sevda, "Aşkım, annemler geldi. Ayy, evime geldiler. Ev de dağınık! Ben seni sonra arayayım! Sende, beni haberin olduğuna haber et! Bir ay oldu zaten, dönerler yakında!" dedi ve kapattı. Eğer, Sevda'nın evi dağınıksa Aynur teyze onu mahvederdi.

Sevda'yla konuşmak için oturduğum masadan kalktım. Anneme, "Kahve yapacağım! İster misin!" diye seslendim. Kendime granül kahveden yapacaktım, fakat o isterse ona Türk kahvesi yapardım. "Hayır kızım, teşekkürler!" diye bağırdı. Onun cevabıyla elimdeki cezveyi kenara bıraktım. Kettle elime aldım ve şu koydum. Düğmelerine bastıktan sonra bir kupa çıkardım. İçine iki kaşık kahve koydum. Sonra, tezgaha yaslandım ve elime telefonumu aldım. Şifremi girdim, ardından telefonum çaldı. Belli bir numara değildi, farklıydı. Telefonu açtım ve "Efendim?" dedim. Bir kadın, "Asil Hanım, değil mi?" dedi. İnternet bankacılığı olduğunu düşündüm. "Evet, siz kimsiniz?" diye sordum kadına. Kadın ise, "Sizi Hayat Hastanesinden arıyorum. Atalay Güngör'ün yakınısınız, değil mi?" Kadının dedikleri ile kalbime bir ağrı çöktü. Algılarım yavaş yavaş kapanıyordu. "E-evet, yakınıyım. Atalay'a bir şey mi oldu?" diye sordum. Bir süre kadından ses alamadım. Ardından kadın, "Maalesef..." dedi.

👮🏻

:)

görüşürüz!🤍

KIZ BANA POLİS ABİ!  -yarı texting- Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin