Jeongin, hayatını cidden de işine, kızına ve Jisung'a ayırdığı için kendisine nasıl ayırması gerektiğini bilmiyordu. Çok küçük yaşta sorumluluklar üstüne binmişti, şimdi geçmişe bakınca iyi kaldırmışım diyordu.
Hızlı mıydı, değil miydi, ikisi de tecrübesizdi ve tecrübesizlikleri onları rahatlatıyordu. Günlerdir dinlenmeye vakti olmayan ikili, hastane odasında, dışarıda yağan kar eşliğinde uyurlarken deliksiz uykudan onları uyandıran şey Jeongin'in titreyen telefonuydu.
Gözlerini açan Savcı, doktora sarılı olan kolunu çekmeden diğeri ile uzanıp telefonu almış ve kimin aradığına bakmadan kulağına götürmüştü. "Efendim?"
"Jeongin Bey, siz uyuyor muydunuz, böyle bir şey nasıl olabilir?" diyen Jisung ile Jeongin gözlerini açabilseydi göz devirirdi. Boynunda Hyunjin'in başı, hafiften kıpraşırken savcı yutkunmamak için zor durmuş, "Ne oldu Jisung?" diye sormuştu.
Jisung iç çekti. "Nutella bitmiş, Soo He o olmadan kahvaltı etmem diyor. Biz evden çıkamıyoruz malum, sipariş de etmemize izin vermediğin için köle olarak getirmen lazım."
"Hım," diye konuştu Jeongin. "Getiririm bir saate."
"Aferin köle, kapa."
Jisung telefonu Jeongin'in yüzüne kapatmış, Hyunjin ise başını hafifçe geri çekip ona bakmıştı. Yeni uyanmış adamın yüzünü izlerken "Uyandırdım mı?" dedi Jeongin. "Üzgünüm."
İkisi yavaşça doğrulmuş, Hyunjin kafa sallayıp yüzünü ovuşturmuştu. "Sorun değil, eve gidecektim zaten. Yüzünü şurada yıkayabilirsin."
Odadaki lavaboyu gösterdiğinde Jeongin teşekkür ederek oraya yönelmiş, yüzünü yıkayıp kağıt havlu ile kurulamıştı. Karışan saçlarını düzeltip, montunu giydi. Doktora baktı. "Bırakayım seni... Hayır Hyunjin, taksi ile gitmene izin vermeyeceğimi biliyorsun."
"Pekala."
Hyunjin üstünü değiştirmiş, telefonunu ve cüzdanını cebine atmıştı. İkisi odadan çıkıp Jeongin'in arabasına yerleşmiş, "Kar nasıl tutmuş," diye konuşmuştu Hyunjin. "Gece boyu yağmış demek ki."
"Soo He oyun oynamak için çıldıracak sonra hasta olacak ardından ben yine telaşlanıp hastaneye geleceğim, bir kenarda Soo He bir kenarda Jisung ağlayacak, en son delireceğim, mutlu son."
Savcı'nın kurduğu bu cümle ile Hyunjin kahkaha attığında Jeongin "Her kar yaşanan senaryomuz," diye konuşmuş, gülerek direksiyonu çevirmişti. "Hayır, Soo He küçük, birini hastanede görünce korkup ağlıyor anlıyorum ama Jisung neden ağlıyor onu anlamıyorum, bir çocuğum yok ki."
Sonra aklına gelen şeyle ekledi. "Soo He'nin doğum gününde, çizdiğin resim..."
"Soo He istemişti ben resim çizebiliyorum deyince, portreler üzerine çok çalışmamıştım aslında ama öyle gelişti."
"Resmi saklıyorum bu arada."
Gülerek "Tatlı," diye mırıldandı Hyunjin ve başını cama yasladı. Geri kalan yolda ikisi de konuşmamış, Jeongin geçen sefer geldiği sitenin önüne arabayı çekmişti. "Bir saniye," deyip eğildi ve torpidoyu açtı Jeongin.
O, oradaki bereyi alırken doktorun kasıldığını fark ederek duraksamış sonra torpidoda duran silahının onu kastığını anlayıp direkt kapatarak geri çekilmişti.
"Savcıların," dedi Hyunjin, göz göze geldiklerinde devam etti. "Silahı vardı... Neden o gün kullanmadın? Boğulmuştun Jeongin."
Jeongin'in gözleri önüne iple boğularak katilin barakasının içinde sürüklendiği an gelirken dokuz sene sonra oranın dolu olacağını bilmiyordum demek yerine sadece kafa sallayıp "Bunu açıklayamam," demişti.