6 | but you run away like fish

527 81 297
                                    

ama bir balık gibi kaçıyorsun

o çocuk, ben çocuk,
memleketimiz
o deniz ülkesiydi,

🌬️🌊

bugüne kadar derin uyuduğumu hiç hissetmemiştim. yani çocukluğumda böyle bir alışkanlığım vardıysa da şu an için hatırlamıyordum ama kendimi bildim bileli, kendimi bir on beş senedir biliyordum bence, hep çok hafif uyur ve uykuya daldıysam en ufak seste uyanırdım.

yoongi uyumamı söyledikten sonra gelişenler de tam olarak böyleydi.

mışıl mışıl uyumamı o da beklememişti elbette. ayaklarımdan biraz öteye kadar gelen suyun sesi, insan konuşmaları ve yanımdaki adamın arada bir sanki demin ağlamış gibi çektiği burnunun sesi kulaklarıma dola dola yatmıştım öylece. bir şezlong bulup uyumak zor muydu? değildi ama o an ikimiz de anın spontaneliğine kapılıp tüm o diğer denizin yanında uyumayı seven insanlar gibi bu fikirden başka bir şeyi akledemez olmuştuk.

uyumuş muydum? kesinlikle. hem de tam iki saat. uyandığımda, daha doğrusu burnumu yasladığım gömleğe yukarıdan bir şey düştüğünü hissettiğimde saat akşam yediydi neredeyse. aniden gözlerimi açışımla irkilmiş gibi titreyişim hâlâ yanımda olan adamın dikkatini anında çekmiş olacak ki hemen başını çevirmişti. "hm, tam zamanında uyandın."

"kuş pisledi," dedim gömleğindeki beyaz lekeye bakarak. "onu hissettim bir anda." siyah, beyaz ve kırmızı desenler içeren gömleğinin siyahının tam ortasına güzel bir iz bırakmıştı muhtemelen bir martı. kıkırdadım fakat ben aslında jangmi dışında kimseye kıkırdamazdım. "layığını buldun."

biraz duraksasa da yerimde doğrulduğumda ve gerildiğimde aldı gömleğini, pis yerde gözlerini gezdirip öfledi. "ya kafama ya gömleğime, şerefsizler."

"beni es geçmişler, birkaç santim ötesindeydim oysa."

"keşke senin yüzüne sıçsaydı, çok gülerdim."

ona cevap olarak sadece ciddi ciddi baktığımda gözlerini kaçırdı. "komik çünkü."

"daha önce kafana sıçılması daha komik," saçındaki beyazları gösterdim ukala bir gülüşle. "yoksa bunlar ondan mı kalma?"

duraksadı önce, eli saçlarına gitti ve yutkundu.

yanlış bir şey söylediğimi o an anladım ama ne yapacağımı bilemedim. tamam, yoongi'ye ayrı bir antipatim vardı fakat yine de onu böyle yutkunduracak şeyi hatırlatmamalıydım elbette. dilini dudaklarında gezdirdi hep konuşacak gibi olup konuşmadığında yaptığı gibi, bu alışkanlığını nereden aklıma kazımıştım bilmiyordum, henüz bir gündür tanışıyorduk. ama bu sefer konuştu tezime antitez oluşturarak. "siyah saçta iyice belli oluyorlar."

yüzümü yasladığım için yapışan saçlarımı kulağımın arkasına atıp kapkara uzun saçlarına göz attım. "yaşlanmışsın."

"benden sadece iki yaş küçüksün."

"hâlâ yirmilerimdeyim." dedim, üç ay içinde tam olarak yirmi dokuzumu doldurup otuzumdan gün alacak olsam da...

bana cevap vermedi. tamamen sessiz bir şekilde gömleğini katlayıp ayaklandı. "gidiyorum ben, jeongguk'a da haber vermiştim durumunu bu arada."

böyle bir adamdı demek ki, veda etmiyordu. insanlara sadece gideceğini haber verip çıkıyordu.

gerçi o, selam da vermiyordu ki ben vermesem.

"sağol," dedim gerinerek. "iyi akşamlar." biraz durdu, başını salladı ve ağzını araladı. "tarağını istersen bir ara bana uğra, veririm."

bir de o mesele vardı.

annabel lee | yoonmin ✓Onde histórias criam vida. Descubra agora