1K 123 85
                                    

"Peki." dedi Akutagawa. Atsushi'nin kılıcını tekrar yüzüğe dönüştürmesini izledi.

"Beni neden öldüremedin Nakajima?"

Atsushi ona döndü, ne diyecekti ki? Akutagawa'nın o anki gülümsemesi onun için değerli birisinin gülümsemesine benziyordu. Bu yüzden de kalbi cız etmiş, öldürememişti onu. Bundan sonra da öldürebilir miydi bilmiyordu. İçindeki bir duygu öldürmek istemiyordu Akutagawa'yı.

"Bilmiyorum." diye cevapladı. "Önemli mi ki? Ölmedin sonuçta. Önemli olan bu değil mi?"

"Hayır. Önemli olan beni neden öldüremediğin."

"Bence bunu fazla kurcalamamalısın."

"Acıdın mı yoksa bana Nakajima? Birisinin bana acımasını sevmem doğrusu."

"Hm? Neden olmasın? Sana acımış olmalıyım."

Akutagawa Atsushi'ye yaklaştı, onun gözlerinin içine baktı. "Gözlerin pek öyle söylemiyor."

"Gözlerimin ne dediğini nerden anlayabilirsin ki?"

"Ben çok insan gördüm Nakajima. Senden daha uzun süre yaşadım, sonuçta bir vampirim."

Atsushi birkaç adım geri attı. "Bu kadar yakın durma."

"Az önce benimle dans ederken öyle demiyordun ama."

"Senin olduğunu anlasam kabul etmezdim inan bana."

"Güzel dans ediyorum ama değil mi?"

"Hayır." dedi Atsushi. Koridorun sonundaki büyük pencerenin yanına gitti. Ay yüzünü göstermiş, ışığı ile her yeri aydınlatıyordu.

Akutagawa onun karşısına geçti. Ay ışığı vururken Atsushi'nin yüzünü inceledi, çok güzeldi. Atsushi, "Seni öldürmedim. Ama kaçmadın da. Neden hala burdasın?" dedi dışarıyı seyrederken.

"Gözlerime bakar mısın Nakajima?" Akutagawa'nın dudakları hafifçe yana kıvrılmıştı bunu söylerken. Atsushi, "Neden?" diye sordu.

"Ay ışığı altında gözlerinin güzelliğini seyretmek istiyorum." dedi Akutagawa. Atsushi yutkundu. Akutagawa böyle romantik sözleri nerden buluyordu ki? Odunun teki gibi duruyordu oysa.

Atsushi kendini tutamadı, gözlerini onun gözlerine çevirdi. Akutagawa'nın gülümsemesi karşısında büyülenmişti. Evet o gülümseme. Kesinlikle daha önce bir başkasında görmüştü bu sıcak gülümsemeyi. Kendisi için değerli bir insan göstermişti ona gülümsemesini. Ama kaybetmişti o gülümsemeyi Atsushi, yıllar önce.

Şimdi ise o gülümsemeyi kendisine bir vampir gösteriyordu. "Ay ışığında çok güzelsin Nakajima." demişti vampir gülümsemesi ile. Atsushi'nin nutku tutulmuş, konuşamıyordu. Sadece Akutagawa'nın gözlerini, yüzünün her bir parçasını aklına kazıyabiliyordu.

Gülümsediğinde yana doğru kıvrılan dudakları, yanaklarında oluşan küçük gamzeler. Grimsi gözlerinin derinliklerindeki karanlıkta, küçük bir ışık ortaya çıkıyordu Akutagawa gülümsediği zaman. İşte şimdi de gözlerini kapatmış, o şekilde gülümsemeye devam etmişti Akutagawa. Gözlerindeki kömür karası kirpikler hafifçe yukarı doğru kıvrılmıştı. Bu şekilde, çok daha güzel görünüyordu yüzü. Çok içten, çok masum.

"Nakajima, neden seni sevdiğime inanmıyorsun?" diye sordu Akutagawa. Kafasını pencereye çevirmişti. Atsushi'nin kendisine gelmesine neden oldu bu sözler.

Atsushi inanmak istiyordu, Akutagawa'nın kendisini sevdiğinde. Onun kendisine aşık olduğuna. İnanmayı o kadar çok istiyordu ki! Hele o gülümsemeyi gördükten sonra, bu istek tavan yapmıştı.

Ama bir sorun vardı. Güven. Hala Akutagawa'ya karşı bir güveni yoktu, ne kadar çok inanmak istese de. Önce güvenmesi gerekiyordu inanması için. "Hala sana güvenemiyorum." diye yanıtladı Atsushi.

"Güvenini kazanırsam eğer, seni sevdiğime inanırsın o zaman değil mi?"

Atsushi kafasını soru soran vampire çevirdi. "İnanırım." dedi. "O zaman ben sana bir soru soracağım."

"Tabii, buyur."

"Beni sevdiğini söylüyorsun. A-aşk... Nasıl bir şey?" Atsushi ay ışığında kızaran yanaklarını gizlemek için kafasını başka bir tarafa çevirmişti. Akutagawa buna aldırmadan onun sorusunu cevapladı. "Aşk hakkında tecrübeli değilim, daha önce hiç aşık olmamıştım Nakajima. Seninle birlikte öğreniyorum aşkı. Ama Dazai-san'a göre aşk, o kişi uğruna kendini feda etmektir."

"Feda etmek mi?"

"Evet. Aşkın için, kendini yıpratırmışsın. Kendinden bir parça, hatta kendini verirmişsin aşkına. Kısacası hayatını ona adamak, kendini feda etmekmiş."

"Benim için kendini feda edebileceğini mi söylüyorsun o zaman Akutagawa?"

"Dazai-san'ın tanımına göre evet."

"Senin bir tanımın yok mu aşk için?"

Akutagawa sırtını duvara yasladı. "Aşk hakkında tecrübesizim. Ama eğer bir tanım yapmam gerekirse, aşk benim için bir insanı çok fazla sevmektir."

"Sadece çok fazla sevmek mi?"

"Evet. Son derece basit ve açıklayıcı bir tanım. Aşk, bir insanı çok fazla, gereğinden fazla sevmektir."

"Peki, aşk nasıl hissettiriyor?"

Akutagawa iç çekti. "Soru sormayı seviyorsun sanırım. Çok meraklısın."

"Evet meraklıyımdır. İstersen cevaplama. Umrumda değil."

"Demek, 'umrunda değil' ha? Bu ağır bir laf oldu."

"Senin gibi güçlü bir vampire ağır gelmemeli."

"Ama duyguların güç ile alakası yoktur Nakajima. Dışarıdan çok kuvvetli görünen bir kişinin, kalbi çok hassas olabilir."

"Aşk can yakar diyorlar Akutagawa." dedi Atsushi, merdivenlere yürürken. "Aşıksan katlanmalısın buna."

Merdivenlerden aşağı indi ve balonun yapıldığı salona gitti. Akutagawa bu kez peşinden gelmedi. O gittikten sonra, "Aşk bir gül bahçesidir, Nakajima. Bir gül kadar güzel ve narin." dedi. Tabii Atsushi, gittiği için bu sözleri duyamazdı artık.

ᴀᴠᴄɪ || shin soukokuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin