Savaş gerçekten de gece boyunca birkaç saat uyumuş geri kalan zamanda Hare'yi izlemişti. Az uyumuş olmasına rağmen kendini fazlasıyla dinç hissediyordu. Birgün gerçekten böyle tatlı sabahlara uyanabilcek miyim diye geçirdi içinden Savaş. Gözleri hala Hare'nin üzerinde dolanırken biraz daha yaklaştı genç kıza. Kalkıp hazırlanması gerektiğinin bilincindeydi ama kendine hakim olamıyordu. Elleri kendiliğinden genç kızın yumuşacık saçlarını buldu. Yavaş yavaş okşadı. Narince sevdi genç kızın saçlarını. Elleri bu sefer genç kızın yanaklarına geldi. Hafif pembeleşmiş yanaklarına iki parmağıyla tüy kadar hafif dokundu. Elleri kayarak Hare'nin şişmiş dudaklarını buldu. Acaba birgün dudaklarını bu dudaklarla buluşturabilecek miydi? Yoksa hep uzaktan mı sevecekti? Savaş artık duygularından emindi yapması gerekenlerin de farkındaydı. Peki ya genç kız? O Savaş'ı seviyor muydu? Nefret etmesin yeter diye geçirdi içinden Savaş. Benim sevgim ikimizi de yeter. Hare'den herhangi bir sevgi ya da hoşlantı belirtisi görmemişti. Nasıl görecekse artık? Yaptıklarından sonra genç kızla iki çift laf edebilmeleri bile bir nimetti. Savaş'ın Hare'den bir beklentisi yoktu. Şu an sadece kendini affettirmeye yoğunlaştırmıştı. Tabiki unutulmazdı ama en azından affettirebilseydi uyuduğu uykular haram olmazdı Savaş'a. Ama pek mümkün görünmüyordu. Hissettiği yoğun duygularla sıkıntıyla ayaklandı Savaş. Yavaş adımlarla banyoya girdi.
Bu sırada Hare uyanmış birkaç dakika nerede olduğunu algılayamamıştı. Telefonunu alıp saate baktı ilk önce. Geç kalmadığını anladığında rahatlayarak yatakta sırt üstü uzandı bir süre. Sonrasında ayaklanıp odayı havalandırdı. Yatağın örtüsünü düzeltti. Banyo yapması gerekiyordu ama Savaş'ın çıkmasını beklemesi gerekiyordu. Bu sırada dolaba ilerleyip kıyafetlerini aldı. Bugün hastaneye gitmeyecekti. Sadece sabah dersi vardı. Sonrasında Buğra'yla kütüphaneye gideceklerdi. Bu yüzden rahat bir şeyler seçti. Kıyafetlerini seçerken gelen kapı sesiyle refleks olarak başını kaldırdı Hare. Savaş belinde havlusuyla karşısında duruyordu. (Bu klişe sahneyi yazmasaydım içimde kalırdı.) Su damlaları vücundan akıyordu. Hare sırayla kol kaslarına sonrasında karın kaslarına baktı. Fazlasıyla iriydi. Boyu uzun olduğu için abartı durmasa da Hare bir kez daha şahit olmuştu genç adamın iriliğine. Hissettiği kurumuşlukla yutkunurken gözlerini zorlukla Savaş'ın üstünden aldı.
Savaş dolaptan kıyafet seçen genç kızın yanına geldi. Savaş da kendine kıyafet seçerken falzasıyla keyifliydi.
"Günaydın." dedi Savaş. Sesinden bile keyifli olduğu anlaşıyordu.
"Günaydın." diyerek banyoya girdi Hare. Hızlı bir duş alıp kıyafetlerini giyindi. Rutin bakımlarını yapıp saçlarını kurutup şekillendirdi. Hazır olduğunda banyodan çıktı. Savaş elleri cebinde onu bekliyordu. Hare Savaş'ın giyinik halinden de etkilenirken kendini sorguluyordu. Ne ara genç adamdan bu kadar etkilenmeye başlamıştı? Anlamaz bir şekilde başını sallayıp çantasını hazırladı. Sonunda hazır olduğunda beraber kahvaltıya indiler. Kahvaltı sakin bir şekilde tamamlandığında Savaş ve Hare beraber çıkarken Murat Bey, Fatma Hanım ve Halil de çıkmıştı. Beraber İstanbul'u dolaşacaklardı. Savaş genç kızı kampüsüne bıraktıktan sonra kendisi de şirkete geçti.
Hare dersleri bittikten sonra Buğra'yla kütüphanede oturmuş ders çalışıyordu. Telefonunun çalmasıyla kim olduğuna baktı. İlayda'nın aradığını görünce keyifle ayaklanıp kütüphaneden çıktı. Çıkana kadar kapanan aramayı bu sefer Hare yaptı. Tek çalışta açılan telefonla İlayda'ın telaşlı sesi duyuldu.
"HARE... Hare yardım et ne olur! Bizimkileri aradım ama açmadılar. Ben...Hığ Yardım et lütfen. " dedi İlayda.
Hare ne olduğunu anlamazken kaşları çatıldı. "Tamam sakin ol. Nerdesin şu an? Tehlikede misin?" dedi Hare. Fazlasıyla endişeliydi. İlayda'nın sesi pek de iyi gelmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berdel
ChickLitKendini hayallerine adamış Hare ve kendini sadece işlerini adamış Savaş'ın uzun soluklu aşkı.