11.bölüm

540 36 7
                                    

Arabadan indiğimde Zeynep dibimde bitti.
"Bugün çok işin var mı?"
"Sanmıyorum."
"Ah, harika. Belki kahve içmeye vaktimiz olur."
"Bilmiyorum."
Gözlerim bahçede geziniyordu. Dışarı çıkma izni olan çoğu hasta burada olmalıydı.
Akşın yoktu.
Gözlerimi kıstığımda bir şeyler olduğunu anlayabiliyordum. Sevdiği çiçeklerin başında da değildi. Dalgın bir şekilde kliniğe girdim. Asansöre yöneldim. İstemsizce Akşın'ın katına bastım. Asansör durduğunda indim. Akşın'ın odasına yöneldim. Kapısı sonuna kadar açıktı.
"Akşın?"
Yoktu. Yatağı dağınıktı. Kendi odama çıktığımda kapımın önünde oturan Akşın'ı fark ettim.
"Akşın ne yapıyorsun?"
Akşın kafasını kaldırdı. Yanına ilerleyip kollarını kavradım.
"Yere oturursan hastalanırsın."
Canını yakmamaya çalışarak kendime doğru çektim. Hızla ayağa kalktı.
"Hoş geldin."
"Hoş buldum Akşın. Ne zamandır yerdesin?"
Cebimden odamın anahtarını çıkartıp içeri girdim.
"Umm kısa bir süredir."
Bunu söyledikten hemen sonra hapşurunca kendini ele vermiş oldu.
"Bir dahakine oturmak istiyorsan sandalye kullan. Olur mu?"
Kapıyı açtıktan sonra içeri girdim. Akşın eşikte durdu. Önlüğümü giyerken kaşlarımı çattım.
"Neden orada duruyorsun?"
"Gireyim mi?"
"Şikayetin var mı?"
"Yoksa giremiyor muyum?"
Biraz uğraşabilirdim sanki?
"Hayır hanımefendi. Burası oyun alanı değil. Şikayetiniz yoksa giremezsiniz."
Akşın elinin tersini alnına koydu ve gözlerini kapattı. Kafasını kapıya yasladı.
"Başım dönüyor."
"Başka?"
Tek gözünü açıp bana baktı.
"Uyuyamıyorum."
"Başka?"
"Yazmanız gerekmiyor mu?"
"Aklıma yazıyorum. Ezberi kuvvetli bir doktorum."
"Ah, pekala."
Alt dudağını emerken düşündü.
"Başka şikayetiniz yok ise hap yazıp göndereceğim hanımefendi."
"Durun. Var."
"Nedir o?"
Duraksadı.

"İlaçlarımı almıyorum."

Bunu o kadar ciddi söyledi ki dalga geçtiğini düşünemedim.
"Ne?"
Yutkundu.
"Lütfen, gireyim."
"Gel."
İçeri girip sedyeye yöneldi.
"Buraya gel Akşın."
Yanıma çağırdığımda tedirgin oldu.
"Yalan söylemiyordun değil mi?"
"Şaka yapmıştım."
Belinden tutarak masamın üstüne oturttum. Yüzüne dikkatlice baktım.
"Emin misin şaka yaptığına?"
Kafasını salladı.
"Eminim. Sadece şakaydı."
"Bana öyle gelmedi."

Kafasını yana yatırdı.
"Bana inanmıyor musunuz?"
Kafamı sallayarak geri çekildim.
"Tamam. İnanıyorum ama bundan sonra karşımda içeceksin."
"Hayır."
"Evet."
"Hayır."
"Neden?"
"Sabahları burada olmuyorsun. Ve de geceleri de..."
"Sabahları içmek için beni bekleyebilirsin."
"Neden?"
"İçtiğinden emin olmam için."
"Ama çoğu sabah uğramıyorsun."
"Uğrayacağım."
"Şakaydı değil mi?"
Kaşlarımı çattım.
"Ne şakası?"
"Hastalığım olmadan odana giremeyeceğim. Bu şakaydı değil mi? Hasta olmasam da odana girebilir miyim?"
"Ben buradaysam girebilirsin."
"O zaman neden öyle dedin."
"Ne söyleyeceğini merak ettim."
"Ve şimdi de güvenmiyor musun?"
Masamdan aşağıya atladı. Cevabımı beklemedi.
"Ben aşağıya ineceğim."
"Neden bekledin?"

Kapının kolundaki eli durdu. Bedeni kasıldı. Kaşlarını çatmış şekilde bana döndü.
"Neyi bekledim?"
"Benim gelmemi... Normalde bahçeye en önce koşan sen olurdun."
"Sadece... Sadece kalçam acıdı ve sana göstermek istedim."
"Göstermeden gidiyorsun."
"Evet. Çünkü beni kırdın."
"Seni kırdığımı mı düşünüyorsun Akşın?"
"Evet. Bence ben kırıldım."
Steteskopumu ve gözlüğümü taktıktan sonra Akşın'a elimi uzattım.
"Önce kalçana bakalım. Sonra bahçeye çıkalım. Akşam da bu konuyu tartışalım. Olur mu?"
"Tamam."

Seke seke yanıma geldi ve elimi tutarak sedyeye oturdu. Önce bacaklarındaki ve kollarındaki morluklara baktım.
"Serum mu taktılar?"
Dirseğinin iç kısmındaki morluk sanki dün oluşmuş gibi tazeydi.
"Evet."
"Bir sorun mu vardı?"
"Sadece karnım ağrıyordu."
Altındaki kumaş, bol şortu yukarı sıyırdım.
"Hangi kısmı?"
Şortunu sıyırarak sağ kalçasının yumuşak yerini gösterdi. Fazlasıyla büyük bir morluktu.
"Bunu nasıl yaptın?"
"Bilmiyorum."
"Akşın, bu kadar büyük bir morluğun oluşması için kendini duvara vurmalısın."
"Vurmadım."
"O zaman nasıl oldu bu? Biri sana vurdu mu?"
Şortunu sinirle indirdi.
"Neden tedavi etmiyorsun?!"
"Nasıl oluştuğunu merak ediyorum."
"Ama hala canım yanıyor."
Ellerini çekerek şortunu tekrar sıyırdım  ve krem sürdüm.
"Biri seni rahatsız edip şiddet mi uyguluyor Akşın?"
"Hayır."
Gözlerini baktım. Pek bir duygu yoktu.
"Bugün bana güvenmemekte çok ısrarcısın."
Şortunu düzeltirken dudaklarını büktü.

Sedyeden indikten sonra aklıma gelen şeyle birlikte deri ceketime baktım. Akşın parmaklarımı kavradı.
"Hadi bahçeye inelim."
"Ceketimin cebindeki telefonu getirir misin?"
Koşarak ceketime ilerledi.
"Burada telefon yok. Sadece şeker var."
Pantolonumun cebindeki telefona dokundum.
"Şekerleri alabilirsin. Telefonum buradaymış. Üzgünüm."
Şekerleri eline alırken kıkırdadı.
"Bir sürü şeker."
Yanıma gelip avucunun içinde kalan son şekeri bana uzattı.
"Yemeyeceğim."
Ağzı dolu olduğu için konuşamadı ama şekeri bana ısrarla bir daha uzattı. Elinden alıp ağzıma attım.
"Çok tatlı."
Söylenmemi duyduğunda kocaman gülümsedi ve hevesle kafa salladı. Saçlarını okşadım.
"Evet Akşın. Biliyorum. Tatlı seviyorsun."
Kollarını iki yana açtı.
"Çok seviyorsun."
Kafasını sallarken elimi tuttu. Ağzındaki şekerleri çatır çutur yerken asansöre ilerledik.

Ruh Tedavisi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin