2. BASAMAK

22 2 0
                                    

2. BASAMAK

Ayra her şeyi Ejder'e anlattığında Ejder korkmamıştı. Şaşırmamıştı. Çünkü tüm bunlar, açaryalar, Ozan'ın yarattığı kilit, o kitap... Hepsi bir açıklamaydı.

Ejder'in yıllarca aradığı açıklama. Psikiyatri okuyup, şizofreni üzerine eğilen çalışmalarını önemsiz kılan açıklama. Her şeye cevap veren bir açıklama.

Dolunay şizofren değildi, herkesin söylediğinin aksine.

Çıkmaz hastasıydı.

Ama hâlâ öldüğüne ve Çıkmaz'a dönüştüğüne inanamıyordu.

"Artık her şeyi biliyorsun." diyerek gözlerini ona kaldırdı Ayra. Dakikalar, belki de saatlerdir aynı noktada duruyorlardı. Bir ağacın dibinde, oturmuş. Ayra anlatıyordu ve Ejder dinliyordu. Ama ikisi de aynı zamanda susmuş nehri dinliyorlardı. "Neden beni bulamadığını da, ne onca zaman ne onca zaman önce." Çünkü hiç olmamıştım. İlk saklanmıştım dünyadan, sonra yok olmuştum şimdiki zamandan.

"Aynı arabaya binmişiz... Nasıl fark etmedim?"

"İşte," dedi Ayra, istediğinden daha sert bir tınıyla. "Ablam seni öyle mahvetmişti ki fark etmedin bile." Derin bir nefes alarak başını iki yana salladı. "On dört yıl beni mi aradın? Suçlusu ablam. Bulamadın mı? Suçlusu ablam. Çünkü beni öldürüp yok e-" Son anda kendini tuttu.

Başını eğen Ejder'in bir şeyler mırıldandığını fark etti. Kaşlarını çatarak ona eğildi.

"O benim tanıdığım en masum kişiydi..." diyordu, Ayra'ya yanıldığını söyler gibi. "Onun kötülüğü bile masumdu." Dolmuş gözlerini Ayra'nınkilerle buluşturdu. "Sen gerçekleri göz önüne vuruyorsun ama duygular çoğunlukla gerçek değildir. Gerçeğe karşı gelirler. Benim için o, kardeşimi öldürürken bile masumdu. Herkes onun cinayetlerinden konuşurken ben..." Bir an nefesleri tıkandı. "Ben o katilin kucağımda nasıl küçücük bir kız gibi durabildiğini düşünüyordum."

Ayra yutkundu. Gözleri boşluğa düştü.

"Çünkü ona aşıktın."

"Hâlâ aşığım." diyerek başını kaldırdı Ejder, nefes alak adına. Artık gözleri yarı açıktı. Yorulmuştu, her şeyden. Tek istediği gitmekti ama hâlâ çözülmemiş şeyler olduğunu biliyor ve hissediyordu. Dolunay'a olan görevini tamamen yerine getirmeden gidemezdi.

"Ve sen de hâlâ ona aşıksın." diyerek başını yana yatırdı Ejder, nehri gösterir gibi. Ayra ona açılmış gözlerle baktı. "Onu nasıl geri getireceğiz?"

Ayra avuçlarındaki açarya ve kilide baktı. Yas'ın açaryası. Kendisininki yoktu. Geçmişte kalmıştı. Ceplerinde bulmuştu bunları, aynı o beyaz piyonu avucunda bulduğu gibi. O piyonu kendisi kaçırmıştı, geçmişte, elinde kalmıştı ama kilit onun cebinde kalmıştı. Onu alması için...

Açaryanın tepesinin kararmaya başladığını fark etmişti. Bunun açıklaması kolaydı. Açarya, gücünü Ozan'a geri verirken kendindeki azalıyordu. Her açarya için geçerliydi bu. Çünkü hepsinde aynı güç vardı ve o mutlak güç birinden eksilince diğerlerinden de eksiliyordu. O gün onun kollarında bayıldığı -hayır, ona sarıldığı gün bu belli olmuştu. Öyleyse artık bir kapıyı geçmişe 24 saat açacak gücü yoktu. Ama kilit vardı... Geleceğin kilidi. Oysa Ozan onu geleceğe gönderdiğinde yaratmıştı geleceği. Şu an bu kiliti açaryayla kilitlerse -ki şu an açıktı- bu gelecek dondurulacak ve... geçmişe gidilecekti. Bir kapıya ihtiyaç duyulmadan.

"En son nerede bulunduğunu öğrenmemiz lazım, 4 Nisan 2020'de. Yalnızca birkaç saatimiz olacak." Geçmişte. "Ve eğer dünde kaldıysa, ve geleceğini bana verdiyse hep aynı günü yaşıyor olmalı. Yarında kaybolacağını çözmüştür o, bu yüzden uzaklaşmıştır herkesten, kimsenin onu tanımadığı bir yere gitmiştir ve kimliğini saklamak için..." Ayra aklına gelen parlak fikirle her şeyi çözdüğünü, kolaylaştırdığını hissetti. Düşünürken odaklanmak için eğdiği başını, tek taraflı bir gülümsemeyle kaldırdı. "Okan Sinanoğlu'nu bulacağız."

DERAYNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ