DERAY

15 0 0
                                    

DERAY

"Ama bizim cehennemlerimiz başka değil mi, insanım?"

Değildi.

Aıyℓ'in İsilv'den gelen bedeni, ölünce de yeniden oradaki cehenneme hapsolmuştu.

Deray, Yirmaire'de açıldığı gibi Kumsal kendini dışarı attı. Ardındaki kapı, son vadesinin dolmasıyla sonsuza kadar yok oldu.

Kumsal buradaydı. İsilv'de.

Duman'ın verdiği yönergeleri hatırlayarak hemen koşmaya başladı. Burada yorgunluğu hissetmiyordu. Burada kötü hiçbir şey hissetmiyordu. Hiçbiri kalmamıştı. Çünkü özgürlüğüne koştuğunu biliyordu. Didmaire'ye. Duman'ın kısılı olduğu cehenneme.

Didmaire'ye inmek zor değildi. Cehennemin kapıları herkese açıktı. Bir çeldirici gibi. Cehennem yalnız, çaresiz bir köpek gibi hor görüldüğünden, yanına yaklaşacak herkesi kendini sevmeye çekmeye çalışır. Bu yüzden süslemiştir topraklarını yeşillerle, bezemiştir çiçeklerle. İs kokan göğünü bu yüzden boyamıştır maviye. Sonra gerçekten cennet olmuştur bazılarına.

Kumsal Duman'ı nerede bulacağını biliyordu. Tek yapması gereken büyük çınarın yanında beklemekti. Sonra Duman ona dokunduğu an ağaçtan bir yaprak koparacaktı. Ve kendini acıtanı cehennem yanında tutacak, sebebini gönderecekti. Duman kurtulurken, Kumsal buraya mahkum olacaktı.

Kumsal gözlerini kapadı. Bunu ona Duman söylememişti ama onu görmek istemiyordu. Aklında yalnızca Aıyℓ'in tasvir ettiği özelliklerini canlandırdı. Gördüğü her kediyi o sanardı küçükken. Sonra kediler de görünmemeye başlamıştı. Tek emin olduğu, rengarenk tüylü ve keskin bakışlı kedilerin o olduğuydu.

Omzunda bir el hissetti. Hiç düşünmeden, tam o an yaprağı çekmek istedi ama yapamadı. O dokunuşu hissetti. Ona bir şey söylesin istedi. Kendisi olduğundan emin olması için değil ama, yalnızca onunla yeniden, dostmuş gibi konuşması için. Ama Duman ona hiçbir şey söylemedi. Ve omzunu daha da sıktığında, Kumsal yaprağı kopardı.

İçinde tuttuğu nefesi bırakırken gözlerini açtı. Az önceki cehennem hâlâ aynıydı. Papatyalarla dolu bir çayır. Avucundaki, kopardığı yaprağa baktı. Onu avucunun arasında sıktı, sonra cebine sakladı.

Kuruyup gidinceye kadar Duman.

Kuruyup gidinceye kadar.

Kendini yere bırakıp, ağacın gölgesine uzandı. Dallarının, yapraklarının arasından sızan güneş ışıklarını izledi bir süre. Orada uyuyabilirdi. Artık sonsuza kadar uyuyabilirdi. Gözlerini yumdu. Güneşin sıcaklığını hâlâ gözkapaklarında hissediyordu.

Ama sonra gözlerini açtı.

"Minel..."

Hızla ayaklanıp etrafa bakındı. Bütün çayırı taradı. Çok az kişi görüyordu ama sanki birilerini tek tek yakaladıkça artıyorlardı. Aşağı doğru koşmaya başladı, daha fazlasının olduğu yere. Gözleri belirli iki şey arıyordu: kızıl saç, sarı saç. Bir kız, bir erkek. Minel ve Kül.

Bağıramadı. Cevap gelmeyince umutsuzluğa kapılmak istemedi. Bulamamasıyla gelen umutsuzlukla başa çıkabilirdi, çünkü henüz bulamadığı kanısına varabilirdi ama en yüksek sesiyle bağırıp, cevap verecek kişi duymuyorsa bunun yükünden kaçamazdı. O yüzden koşmaya devam etti. Karşısına çıkan kişilere yeteri kadar bakmıyordu bile. Tek aradığı şey belliydi.

Ve sonunda, papatyalarla çevrelenmiş bir nehrin yanında buldu onları.

Adımları, nefesleri artık ona yetmezken yavaşladı. Gözlerini onlardan alamıyordu. Yan yana oturmuşlardı. Papatyaların arasında. Minel'in saçlarında onlardan bir taç vardı. Hiçbiri mürekkep kaplı değildi. Hiçbiri ölü de değildi. Minel'in saçları kesik kesik değildi. Kül'ün saçları yine sarıydı. Minel onun saçlarından geçiriyordu ellerini.

DERAYWhere stories live. Discover now