dd2

283 25 2
                                    


biz seninle, ancak bir su gibi
yürüyebiliriz gökyüzüne.
tükendikçe belki biraz daha yükseğe,
tükendikçe ağaçların kuru vücudunda.
idrak edemediğimiz
bir mevsimi yaşıyoruz..
günlere,
kısa ya da uzun demek mümkün değil.
sevgilere de öyle.

jungkook yeter

bil diye söylüyorum;
yangından kaçan kaplumbağaları
tavşanlara çelme takarak kurtaramayız

görüldü

ama yine de,
senin ağzının kenarı çok güzel:
yangını ve bu bilinmezliği
göze alacak kadar güzel..

görüldü

biz seninle, manzarayı kapatıyor
diye kesilen o iki ağacız.
bizi duyan orman yanıyor..
suyun tozunu çırpmıyor artık şelaleler,
kuşlar konacak yer bulamıyor,
şehirler taşınıyor yerlerinden.
ben kalbimi ışıkları tek tek sönen
o evlere benzetiyorum bu saatlerde;
soğuk, tekin, kararsız..
bir şeyler düzelsin diye
ütü masası arayan asfaltlar..
kendisinden geçen kırmızı ışıklar..
sana varamıyorum yine,
sana dokunamıyorum…

Jungkook
cidden anlamıyorsun

ama yine de,
senin gözlerin çok güzel:
ıssızlığı ve bu karanlığı
göze alacak kadar güzel.
biz seninle,
mezarlıkta açan iki çiçeğiz.
makyaj yapmak gelmiyor içimizden
ve bunu bilmek,
kaldıramadığımız yükler
veriyor sırtımıza..
taşıyamadığımız tebessümler suratımıza.
gözü açık ölen bir insanın
gökyüzünü seyrediyor olması,
en çok bizi kahrediyor.
hayatın bize sunduğu bu incelikleri,
en çok biz sırat biliyoruz..
en çok bizim suratımız böyle solgun..
en çok bizim ihtiyacımız
var makyaj yapmaya..

engelleyeceğim
eğer devam edeceksen

ama yine de,
senin ellerin çok güzel:
ellerinle gelen başka
iklimler kadar güzel.
biz seninle,
bir yangına yağan
iki yağmur damlası,
sonu çoktan belli olan
bu yağışa boyun eğmeyip
ve sarılmak biraz da
'ateş dağlamaktır' deyip:
kollarımızı bir yaranın dikiş
atması gibi açıyoruz birbirimize.
sen de biliyorsun, belki
biraz eczamız olsa,
gerek kalmazdı bu kadar yangına..
her aralı bulduğumuz
kapıyı umut etmezdik,
çünkü bilirdik;
o kapıyı çarpıp birilerinin gittiğini,
kapının bile kapanmaya
cesaret edemediğini.
düşüyoruz şimdi seninle
birlikte bir yangının kalbine!
şimdi kaplumbağalar sana rast gelip
beni anlıyorlar..

bu kişiye mesaj gönderemezsiniz!

biz seninle,
yan yana yaz kış demeden
kilometrelerce yol yürüyen,
ancak birbirine değemeyen
elektrik telleri..

bu kişiye mesaj gönderemezsiniz!

umudumuzu kaybetmemek
için kuşları ağırlıyoruz,
topraktan kuvvet alıyoruz..
sen ellerimi kıyılara çarpan
dalgalar gibi tutuyorsun,
seninle gelen her şey,
seninle tekrar gitmeye mahkum.

bu kişiye mesaj gönderemezsiniz!

kalbimin derinlerinde hiç
sönmeyen bir meşale var!
kuşlar kadar tedirginim seni severken,
kuşlar kadar uzak, kırılgan..

bu kişiye mesaj gönderemezsiniz!

içimde kendisini asan bir insanın,
bu koca hayatta kendisine ancak
ayırabildiği o tabure boşluğu
dışında müphem..

bu kişiye mesaj gönderemezsiniz!

ama yine de,
senin boynun çok güzel:
bir karıncaya, bir sancağa,
kancaya takılan bir balığa
yol vermek gibi güzel.

bu kişiye mesaj gönderemezsiniz!

biz seninle,
koca bir hayat süren,
ancak, hiçbir zaman güneşin
doğuşunu izleyemeyen
bir binanın batı cephesi.
bizi, bu tabure boşluğundan
ancak malzemeden çalanlar
ve bir fay hattı gibi kırılan
bu kalbimizin ardında bıraktığı
sarsıntılar kurtarabilir.

bu kişiye mesaj gönderemezsiniz!

böyle olmayacak
daha anlatacaklarım bitmedi
bir tabure çek altına hayatım.
çevrimdışı




- gökay kaplan, biz seninle

dd•ikook [✓]Where stories live. Discover now