BÖLÜM SEKİZ // GERÇEK

324K 247 0
                                    


Bu kadar uzun zamanın ardından annemi ne halde bulacağımı tahmin bile edemiyordum. Fakat dün akşamki konuşmamızın iyi geldiğini düşünüyordum. Taze çekilmiş kahve, kızartılmış ekmek ve sosis kokusu mutfağı sarmıştı. Bir kalıptan çıkmışçasına mükemmel görünen krepleri unutmamak gerek... 

"Kahvaltıyı beraber hazırlarız diye düşünüyordum." 

Annem gülümseyerek bana döndü.

"Gerek kalmadı."

Çoktan hazırlanmış olan kahvaltı masasına şöyle bir göz attıktan sonra sandalyelerden birini çekip oturdum. 

"Bu ani değişimini neye borçluyuz?" diye sordum merakla. 

Bir yanım onu incitmekten ve eski haline döndürmekten korkuyordu fakat onu böylesine değiştiren şeyi merak etmeden duramıyordum. Bu sadece mesleki merakımla alakalı bir şey değildi. Onu arkamda bırakıp giderken gerçekten iyi olduğundan emin olmak istiyordum.

Sevdiğim kupalardan birine koyduğu kahveyi önüme bıraktı ve karşımdaki sandalyeye yerleşti. Beyaz teni daha sağlıklı, kehribar gözleri ise daha canlı görünüyordu.

 "Babanın ölüm yıldönümü yaklaşıyor." 

Başımı salladım.

"Biliyorum. Bunun seni daha kötü yapacağını düşünüyordum." 

Gözlerine oturan hüzün içimi yaktı.

"Hala canım acıyor ve onu özlemeden geçirdiğim bir günüm olmuyor." Dedi ve boğazını temizledikten sonra devam etti. "Fakat bazı şeyler için çok geç kaldım. Seni hazırlamam gerekirdi." 

Kaşlarımı çattım.

"Ne için?"

Ağzını bir saniyeliğine araladı ama daha sonra vazgeçti ve gülümsedi.

"Bir süre daha bekleyebilir."

Ayaklandı ve tavadaki son krebi de servis tabağına yerleştirdi.

"Neden önce kahvaltımızı yapmıyoruz?" dedi sevecen bir tavırla. Ona gülümsedim. Her şeye rağmen bir şeyler sonunda yoluna giriyor gibiydi. Tünelin sonundaki ışık dedikleri bu olsa gerek... 

*

Annem uzun zaman sonra ilk defa dışarı çıkmak için hevesli görünüyordu. Bu yüzden ona günlük birkaç kıyafet ayarladım, saçlarını güzelce taradım ve biraz makyaj yaptım. Tek gereken birkaç kilo almasıydı. O hala tanıdığım en güzel kadındı. Alice gidince üst kattaki odama koştum ve çantamdaki kitabı çıkardım. Ona dokunamamak beni deli ediyordu. Yatağın üzerine bağdaş kurarak oturdum ve sayfaları karıştırdım. Artık yeniden boş görünüyordu.

"Hof! Sanki neden her şey bu kadar gizemli ve yorucu olmak zorunda?"

Evimizin yeni üyesi miyavlayarak yatağa atladı ve burnunu koluma sürttü. Onun bu sevimli davranışıyla biraz rahatlayarak gülümsedim. 

"Sana hala isim koymadık."

"Miyav."

Gülümsemem genişlerken "Evet, gerçekten harika anlaşıyoruz." Diye mırıldandım.

Yeniden miyavladı ve kucağıma kıvrıldı. Ben derin düşüncelere dalmış onu okşarken mırlayarak uyudu.

Kitabı bir şeyler bulma umuduyla yeniden araladım ve yüzümü buruşturarak sayfaları karıştırdım.

"Ne olurdu içinde biraz okuyabileceğim şeyler olsaydı?" Sayfa mürekkep ile şekillendi ve yazıya dönüştü. "Hı," dedim bakışlarımı kediye çevirerek. "Aslında çok da zor değilmiş, kedi."

VAHŞİWhere stories live. Discover now