İNSAN EN ÇOK KENDİNİ MAHVEDENE HAYRAN OLUR

1.7K 105 26
                                    

Ahmet Şafak - Unut Onu Gitsin Gönlüm



"Varla yok arasında yaşanır bazı aşklar.
Gel demeye hayat izin vermez,
Git demeye kalbin."


Beş gün, tam beş gündür Kürşad ortalarda yoktu. Faruk abi "valla ben bile nerede olduğunu bilmiyorum bu defa" demişti.

İçtiğimiz günün sabahında ben onun omzunda uyukalmıştım o ise uyumadığını belli eden çökük göz altlarıyla ben uyandığım anda kanepeden kalkıp sigarasını alarak arka bahçeye gitmişti. Sabaha kadar hiç mi uyumamıştı bilmiyordum ama sabah benim üstümde onun ceketi vardı, o ise sadece siyah gömleği ile duruyordu. Ceketini üzerime örtmüştü.

Faruk abiyi uyandırıp hızlıca ortalığı topladığımda onu çağırıp arabaya atlayarak dönmüştük mahalleye, beni eve bıraktıktan sonra Kürşad'ı bırakmış öyle demişti Faruk abi. O saatten sonrada ortadan kayboldu.

Zaten varla yok arasında görüyordum yüzünü. Yedi yıl boyunca göremediğim yüzünü şimdi o esirgiyordu benden. Buna da razıydım. O iyi olsun yeterdi.

İki gün sonra anneme söz verdiğim için memlekete gitmem gerekecekti, en azından gitmeden bir kere görebilseydim. Göremediğim yılların acısı çıkar gibi her saniye görmek isteyecek bir yüzsüzdüm ben.

Beni görmeyeni görmek için yalvaracak duruma geldiğimde anladım. Ben kendi ellerimle kendimi kanatıyordum, ben kendimin katiliydim.

Açık televizyonda az önce giden liseli gençlerin ısrarla açtırdığı müzik kanalı duruyordu. Faruk abi "bırak açsınlar, aşk acısı çekiyor zibidiler bu yaşta" demişti gülerek.

Benim çektiğim acı ne abi demek istiyordum. Beni anlayacağını bilsem ayaklarına kapanıp "abi acıyor, çok acıyor abi" diye zırlardım. Ama ne kadar modern, ne kadar anlayışlı olsa da çaycısının yeğenine olan aşkını, bir erkeğin bir erkeğe aşkını kabul edecek kadar değildi. Belki de öğrense tekmeyi ilk atan o olurdu.

Ben kendi kafesimde kendimin terbiyecisi olmak zorundaydım. Sadece kendimi değil namının ondan önce gittiği Kürşad reisin adını da kirletemezdim. Ben bir gün unutulurdum bu mahalleden çekip gitsem ama Kürşad'ın toprağıydı burası. Onun şehri, onun mahallesi, onun toplumu.

Ben bu toplumun kara koyunuydum, istenmeyen çocuğu.

Kahvehanenin telefonu çalınca masadan topladığım bardakları mutfağa bırakıp duvarda asılı telefonu açtım.

"Efendim."

"Ufaklık bizim dükkana iki çay getirir misin?"

Duyduğum sesi algılamam beş altı saniyemi aldı. Kürşad'dı değil mi telefondaki.

"Orda mısın?" diyen sakin sesini sonunda algılayıp "Burdayım, burda. Tamam getiriyorum abi" deyip kapattım.

Gelmişti. Sonunda gelmiş. Ne zaman gelmiş, neredeymiş?

Elim ayağıma dolanmadan iki çay için ocağın başına geçtim. Bazen çevre esnafa da çay götürürdük. Kuruyemişçi İlyas amca, manavdaki Samet abi, tekeldeki Mete abi. Genelde bir sokak ilerisine kadar giderdik o kadar ama bazen kalabalık misafiri varsa iki sokak ötedeki kırtasiyeci Müjgan ablaya da götürürdüm, kıyamazdım ona.

Ama ilk kez Kürşad'ın mobilya mağazası çay istiyordu. Kürşad'ın babası Erman amca burdan çay istemezdi, o kadar yolu gelme oğlum derdi.

Çayları tepsiye koydum. Onun şekersiz içtiğini biliyordum ama ya Erman amca da varsa diye bir çay tablasının içine küp şeker doldurup tepsiyle dükkandan çıktım. Dışarıdaki taburede oturan Faruk abiye hızlıca Kürşad abi istedi deyip yürümeye başlamıştım.

KÜRŞAD - GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin