-3-

92 9 9
                                    

o kadar uzun zamandır yazmıyorum ki hikayenin nasıl gittiğini unuttum (yorum yazın)

____________________________________________________

-hyunjin-

son zamanlarda gerek içimde, gerek etrafımda sebebini bilmediğim ve tarifini de yapamadığım bir huzursuzluk vardı.

bana kafayı yedirtecekti.

kendimi umursamaz veya fazla düşünen tipte biri olarak tanımlayamazdım, zira bunun ayrımını dahi yapamayacak kadar kendimle çelişiyordum. ancak size şu kadarını söyleyebilirim ki hastalıklı zihnimi ve ileride yaşayacağım gelecek hayatımı kesinlikle minho'yu ve boktan tavırlarını önemsediğim kadar önemsemiyordum.

evet, minho umrumdaydı.

bizimkilerle içmeye gittik.

aslında başlarda gitmeye pek yanaşmamıştım. bilirsiniz, barları ve içlerindeki o ağır, rahatsız edici havayı gecenin geç saatlerine kadar ciğerlerime çekmeye hiç mi hiç meraklı değildim. buna rağmen yine de arkadaşlarımın iyiliklerini düşünmedim ve onlara da barların ne kadar boktan mekanlar olduğunu anlatıp gitmekten vazgeçirmeye çalışmadım. ne yaparlarsa yapsınlardı, ama benim sığ düşünceli kırık aklım yine planlarını evde oyun oynamaya yönelik yapmıştı.

kısaca, arkadaşlarımın peşinde kuyruk gibi dolanıyordum. bir mekan seçtiler ve bana belirledikleri saatte evimin önünde olmam gerektiğine dair tatsız bir kısa mesaj yolladılar. mesajı görmedim. aslında, bildirimin geldiğini görmüştüm ancak changbin, bildirimlerini umursayacağım türden biri değildi. ben de son derece gamsız bir tavırla bildirimi yukarı kaydırmış ve son zamanlarda oynadığım en ilginç cri-ops ranked müsabakasına geri dönmüştüm.

o gece planlarım sabaha kadar konsolun başında ağzımın suyu akana kadar maç yapmaktı, yani en azından kapım kırılırcasına yumruklanmaya başlayana ve beni yerimden hoplatana kadar öyleydi.

changbin'in yine vizeler hakkında alması gereken notları almadığını ve benden not dilenmek için yazdığını düşünüyordum, ne yalan söyleyeyim. lakin ne dersler, ne sınavlar, ne de changbin'in tutuşmuş götü umrumun kenarından dahi geçmezdi.

sorarsanız size takımı taşıdığımı söylerdim ama bunun gerçeklikle uzaktan yakından alakası yoktu. hiçbir zaman iyi veya kötü bir oyuncu olmamıştım, hep vasattım. yine de kızları etkilemek için sık sık yalan söylediğim olurdu.

itiraf ediyorum.

ölünce konsolu sinirle sıkıp yere bıraktım ve ayağa kalkıp gürültülü bir şekilde yumruklanan kapıma doğru ilerledim. ben kapıyı sertçe açıp hesap sorar gibi karşımdaki üçlüye bakarken onlar da bana aynı bakışları atmaktan çekinmiyorlardı. "on altı dakika oldu hyunjin, ne bokuma bekletiyorsun bizi?"

seungmin her zamanki ciddi ama bir o kadar da sinir bozucu olan tavrıyla iğneleyici bir tonda konuştuğunda istemeden yüzümü ekşittim ve kapıyı ardına kadar dayayıp gözlerimi devirdim. "anneniz miyim ben sizin oğlum, bir boku da bensiz yapamıyor musunuz?"

"hyunjin git altına bir don çek gel sikmeyim."

ofladım. ciğerlerimde zehirli bir madde varmış da ölümle yaşam arasındaymışım gibi tükürdüm içimdeki tüm nefesi, gözlerini devirdiler. arkamı dönüp aynı umursamazlıkla odama ilerleyip açık oyun ekranını görmemeleri için girer girmez kapıyı sertçe örttüm. yine de evde olduğum zamanlarda yaptığım çok az şeyden biri oyun oymamaktı ve emindim ki oyunu onlara tercih ettiğimin pekala da farkındalardı.

dolabımı açmadım. onun yerine çalışma masamın önündeki sandalyeye gelişigüzel fırlattığım eşofman altımı ve sweatshirt'ümü üstüme geçirdim. evet, direkt geçirdim çünkü evin içinde genelde iç çamaşırlarımdan başka bir şey giyme gereği duymazdım.

sargı bezleri | skz.Where stories live. Discover now