Bölüm 13: Savaşın Şafağı

13.7K 1.1K 1.2K
                                    


⭒ Savaşın Safağı ⭒♕

♫ house of memories - p!atd

Başımın üzerindeki kan kokulu yastığı odanın bir köşesine fırlattım ve yastık yeni pişirilmiş bir yumurta gibi duvarın şeklini alarak yerin kirli zeminini boyladı. Gece ellerimi sıkarak uyuduğum için yaralı elim kanamış, tüm yatağı kana bulamıştı. Bıkkın bir nefes vererek kırmızı lekelerle dolu yatağın içinde yuvarlandım.

Üstümdeki gecelik temiz kalan tek şey gibi görünüyordu. Ama siyah renginin beni aldatıp aldatmadığını düşündüm. Kollarımı yukarıya kaldırıp gerindiğimde elimden yayılan acı, bir bıçak gibi saplandı koluma. Gözlerimi kapatıp dişlerimi sıktım. Bugün her zamankinden bile daha güçlü olmam gerekiyordu. Beni yavaşlatacak veya zayıf düşürecek hiçbir şeye izin yoktu.

Çıplak ayaklarım buz gibi soğuk zemine dokunduğunda uykumdan kurtulduğumu anladım. Yaralarımı tırtıklayan acıyı unutmaya çalıştım. Eğer Kamari burada olsaydı, diye düşündüm. Bu işi çok daha kolay halledebilirdim. Belki de şifacı kızı saraya göndermekte biraz erken davranmıştım. Ama en azından güvendeydi. Onu Ocreya'nın tehlikeli sokaklarından ve ölümcül insanlarından kurtardığım için pişmanlık duyacak değildim.

Üzerime birkaç parça kıyafet geçirerek kapıyı açtığımda ortalıktaki mavi sis beni aniden kör etti. Son derece yoğun olan mavi sisin ardında neler olup bittiğini anlamaya çalıştım. Görüşümün netleşmesine izin vermeyen sisin arasından benim boylarımda bir silüet hızla geçip gitti. Bunu yaparken kapımın önünden geçmiş, ''Günaydın Firari!'' diye cıvıldamayı unutmamıştı küçük böcek. Zedy, ben ona cevap verme şansı bulamadan çoktan ortalıktan kaybolmuştu.

Sis ağır ağır dağılırken, hemen karşımdan gelen bir el belime sarıldı. ''Günaydın Firari.'' Firari ismini ağzının içinde döndürerek, mırıltılı bir şekilde söylemişti. Fenris, henüz yeni uyanmış gibi görünmesine rağmen keskin yüz hatları ve yara izli gözleriyle son derece tehditkâr duruyordu.

''Neler oluyor?'' diye sordum, Fenris sağ kulağımın hemen altına, boynuma bir öpücük kondururken.

''Zedy, bu gece limanda kullanabileceğimiz bir sis bombası icat etmiş. Daha doğrusu uzun zamandır uğraşıyordu ama yetiştirebileceğini düşünmemiştik.'' Hafifçe öksürüp beni kendine doğru çekti. ''Bu kadar etkili olmasını da beklememiştik. Odasında tüm Ocreya'yı maviye boyayabilecek kadar sis bombası var.''

Kendimi Fenris'ten kurtarıp gözlerimi ovuşturdum. Fenris'in geniş omuzlarını terk ederek sislerin arasında, oradan oraya koşturan Zedy'e çarpmamaya çalıştım ve banyonun yolunu tuttum. Elimi yüzümü yıkayana kadar sisin etkisini yitirmesini bekliyordum. Yaralı elimi suya dokundurmaktan çekinerek saçlarımı yüzümden çektim. Beyaz kirpiklerimi, beyaz tenimi ve mavi gözlerimi ağır ağır soğuk suyla ıslattım.

Yansımamı gördüğüm sırada karşımdaki kıza bir süre baktım. İntikam yüzünden tacından vazgeçen, tüm hayatını bir suikastçı olmak için harcayan kızı izledim. Eğlenceli bir şekilde kıkırdayıp yansımama güldüm. Bir elimi ona doğru uzattım ve aynanın pürüzsüz dokusuyla birleştirdim. Çok az kalmıştı. İntikamımı almama ve amacıma ulaşmama o kadar az kalmıştı ki bu beni tahmin edebileceğimden çok daha heyecanlandırıyordu.

Annemin ve Elna'nın katilinin sahiden de Malthazar olup olmadığından emin olacaktım. Bu akşam. Cevaplar yalnızca birkaç saat yakınımdaydı. Öyle olduğuna inanıyordum ve Malthazar'ın itirafını duymadan almayacaktım canını. Kendi sesiyle söyleyecekti ailemi yok ettiğini. Kalbimi parçaladığını ağzından duyacak, sonra da onu acılı ve yavaş bir şekilde ölüme mahkûm edecektim.

Acıların Hükümdarı (Wisteria 2)Where stories live. Discover now